Ekonominin hâli hiç de iç açıcı değil
Son 5 yılda Türkiye’nin borcu üç katına çıkmış durumda. Bunun üzerine bir de deprem felaketinin getirdiği ekonomik zarar geliyor. Depremin toplam yükü 103,6 milyar dolar olarak tespit ediliyor. Bu veri, 2023 beklenilen milli gelirin yaklaşık %10’u tutarında.
Bu ekonomik durumun değişmesi üç-beş yılda olacak değil.
Türkiye ekonomisi %5,6 oranda büyüme ile 2022 yılında dünyanın en yüksek büyüme oranlarından birisini gerçekleştirdi. Ekonomi Korona ve mali kriz ertesi yeniden bir toparlanma ve canlanma eğilimine girmişti. 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’ya doğrudan askeri müdahalesi ile başlayan savaşın birlikte getirdiği enerji krizi, T.C. ekonomisinin enerji maliyetini katladı. 2022 buna rağmen %5,6’lık –dünya çapında ele alındığında relatif yüksek, fakat Türk burjuvazisinin planları ve iddiası açısından düşük ve en önemlisi istikrarsız, sürdürülebilir olmayan, dış borcun yükseltilmesi ile sağlanan– bir büyüme ile kapandı.
Savaşın ve depremin faturası, bu arada seçim ekonomisinin faturası bir arada ele alındığında, ekonomik büyüme önümüzdeki dönem eğer eksiye geçmezse, çok düşük olacaktır. 2023 için durum T.C. ekonomisi açısından iç acıcı değildir.
IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporunda Türkiye’nin 2023 yılı büyüme tahminini –deprem öncesinde!– yüzde 3’ten yüzde 2,7’ye düşürdü. 2024 tahminini ise yukarı yönlü revize eden kurum bu yıl için küresel büyüme tahminini de düşürdü.
Aşağıda yayınladığımız tabloda yıllar içinde Türkiye ekonomisinin yıllar içindeki büyüme oranlarını yayınlıyoruz. Türkiye’de 2022 yılında ekonomi %5,6 büyüme göstermiş. Bu, aynı yılda dünyadaki en yüksek büyümelerinden biri olarak kaydediliyor.
Ancak biliyoruz ki, herhangi bir ülkede ekonominin büyümesi işçilerin, emekçilerin bu büyümeden yararlanması anlamına gelmiyor. Kapitalist sistemde büyüme demek sermaye sınıfının büyümesi, zenginleşmesi demek. İşçilere, emekçiler bu büyümeden yararlanamıyorlar. Onlara bu sermaye düzeninde biçilen rol sermaye sınıfının daha fazla zenginleşmesi için “ölmeye çok, yaşamaya az” sefalet ücreti ile yaşamak ve üretmek! Her geçen gün biraz daha yoksulluğun kucağına itilmek.
Veriler bunu açık bir şekilde ortaya koyuyor: Aşağıda yayınladığımız Tablo yıllar içinde toplam işgücü ödemelerinin Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) içindeki oranlarını gösteriyor.
Buna göre, örneğin, işgücü ödemelerinin cari fiyatlarla GSYH içerisindeki payı geçen yıl %30,1 iken 2022 yılında %26,5 oldu. Bu %12 düşüş demek!
Bu durum son 25 yılın en düşük değeri olarak kayıtlara geçti.
14 Mayıs ertesi iktidara kim gelirse gelsin önümüzdeki dönem kemer sıkma politikası gündeme gelecektir. İşçi ve emekçi sınıfının durumu uzun zamandan beri kötüye gidiyor. Zaten deprem öncesinde işçi ücretleri en düşük noktaya gelmiş durumdaydı. Depremin de etkisiyle durumun daha da kötüye gideceği aşikârdır.
İşsizlik: Depremin işsizliğe etkisinin rakamları henüz netleşmemekle birlikte işsizliğin arttığını TÜİK bile (İstihdamın yoğun olduğu şehirlerde yıkılan, yerle bir olan, işyerlerine, milyonlarla ifade edilen göçe rağmen 0,2 artışla da olsa!!!) kabul etmek durumunda kalıyor.
Şubat ayı işsizlik verileri TÜİK tarafından açıklandı. TÜİK verilerine göre dar tanımlı işsizlik oranı çift haneye çıkarken, geniş tanımlı işsizlikte sert artış yaşandı. İşsiz sayısı şubatta 569 bin kişi artarak 8 milyon 941 bin oldu, işsizlik oranı yüzde 23,4’e çıktı.
Enflasyon konusunda da durum farklı değil. Her ne kadar verilerde enflasyon oranında önceki aya göre bir düşüş görülse de hâlâ %50’nin üzerinde:
TÜİK’in verdiği rakamlara göre Mart ayında Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yıllık %50,51, aylık %2,29 oldu.
TÜFE’deki (2003=100) değişim 2023 yılı Mart ayında bir önceki aya göre %2,29, bir önceki yılın aralık ayına göre %12,52, bir önceki yılın aynı ayına göre %50,51 ve on iki aylık ortalamalara göre %70,20 olarak gerçekleşti. (Yİ-ÜFE yıllık değişim oranı (%), Şubat 2023 için bkz. Tablo 9)
Yİ-ÜFE yıllık değişim oranı (%), Şubat 2023
İşçilerin, emekçilerin durgun hâlleri
Ülkelerimizde de durum dünyanın diğer ülkelerinden farklı değil: Kapitalistler hükmünü sürdürüyor, kapitalist sistem içinde bulunduğu krizlerin faturasını işçilere, emekçilere yüklüyor. Buna karşı işçi sınıfı ve emekçi hareketinde ciddi bir atılım görülmüyor. Evet, işçilerin, emekçilerin büyük çoğunluğu enflasyon ve hayat pahalılığının etkilerini derinden hissediyor. Evet, kitleler arasında bir öfke birikmesi var. Evet, kitleler arasında bir değişim isteği var. Ve fakat işçiler öfkelerini, değişim isteklerini kendi bağımsız eylemleriyle gösterme, kendi sınıf taleplerini kitlesel olarak dile getirme durumunda değil. Ücretlerin yüksek enflasyon karşısında erimesi, kitlelerin alım güçlerinin düşmesi, derinleşen yoksulluk karşısında kimi fabrikalarda yapılan hak arama grevlerini dışta tutarsak işçi sınıfın ve emekçi harekette bir durgunluk var.
Ekonomik koşullar kötüleşmesine, yoksulluk artmasına, işçilerin, emekçilerin mevcut kazanılmış hakları budanmasına… vb. olumsuzluklara rağmen sınıfın bu durgunluğunun, taleplerini açıkça, militanca dillendirememesinin en temel nedenlerinden birisi işçilerin ve emekçilerin örgütsüzlüğüdür.
İkinci neden ise yaklaşan seçimlerdir: İşçi ve emekçi kitleler değişim isteklerini, hoşnutsuzluklarını, öfkelerini dile getirmeyi seçimde verecekleri oy üzerinden yapmaya bırakmış görünüyorlar. İktidarıyla, muhalefetiyle sermaye düzeninin savunucusu partileri de kitleleri öfkesini seçimlerdeki beklentiye yönlendirerek işçilerin, emekçilerin mevcut hoşnutsuzluğunu, öfkesini seçim sandığında eritme siyaseti izlemektedirler.
Diğer yandan devrimci, sol, sosyalistlik, komünistlik iddiasında olan; yeri geldiğinde lafta “işçilerin, emekçilerin haklarını savunmaktan geri durmayan” ve ama seçimlerde burjuva siyasetin kendi arasındaki kutuplaşmasında pratikte bir kesiminin peşine takılan solun büyük bir bölümü de aynı yolu izlemekte, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri, yoksulları burjuva siyasetin peşine takma siyasetine soldan destek vermekte, yığınlar arasında parlamentarizmin/reformizmin yayılmasına hizmet etmektedirler.
Bu, bu solun sefalet hâlidir!
Bu “sol” gerçek, devrimci bir sol değildir!
İşçi sınıfının ve emekçilerin ihtiyacı olan sol, bu sol değildir!
İşçilerin emekçilerin ihtiyacı olan Bolşevik tipte örgütlenmiş bir komünist partisidir. Reformizm yerine devrim düşüncesini işçi, emekçi kitlelerine götüren ve onları bu temelde örgütleyen bir parti. Gerçek kurtuluşun burjuva seçim sahtekârlığında, sandıkta değil, ancak ve ancak bu sermaye düzeninin/devletinin yıkılması, yerine işçilerin, emekçilerin devrimci iktidarının kurulmasıyla kazanılabileceğini savunan ve buna uygun bir siyaset izleyen bir parti. Ufkunu burjuva parlamentarizmi ile reform kırıntıları ile sınırlayan değil; işçi sınıfının iktidarını kurmayı, sosyalizmi, komünizmi bayrağına yazan bir parti.
İhtiyaç, böyle bir partinin yaratılmasıdır.
Görev, böyle bir partiyi yaratma görevidir.
14 Nisan 2023