Nükleere isyan haklıdır! Çernobil ile ölüme mahkûm edildiğimiz yetmedi! Fukushima’yı yaşadık! Ülkemizde ise önce Akkuyu belası kapımızda!
Elbette atom tarihinde büyük felaketlerden biri; İkinci Dünya Savaşı’nda ABD emperyalistlerinin Japonya’nın Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine atılan atom bombalarının yarattığı yıkımlar ve ölümlerdir. Hemen söyleyelim; Çernobil felaketine yol açan patlama etkisi ve felaket sonrası serbest kalan radyoaktif madde salınım miktarı, Nagasaki ve Hiroşima’daki atom bombalarının salınım miktarından yaklaşık 200 kat daha fazladır.
Atomun iki yüzü de kirlidir, isterse enerji üretmek için nükleer reaktörler olarak kullanılsın.
Atomun Gücü
Nükleer enerji üzerine yayınlanan bir yazımızda bu konuda şunları belirtmiştik:
“Atomun gücü, içinde barındırdığı korkunç enerjiden ileri gelmektedir.
Atom içinde saklı olan güç öylesine büyüktür ki, insanlık gerçekten bu enerjinin keşfiyle artık okyanusları birleştiren kanallar açabilmektedir. Daha ötesi suni iklimler bile yaratılabilmektedir.
Yani atom çekirdeği içindeki proton ve nötronları birbirine bağlayan enerjiye ”nükleer enerji“ ismi verilmektedir. Evrendeki dört ana kuvvetten (elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvvet, zayıf nükleer kuvvet ve kütle çekim kuvveti/yerçekimi kuvveti) biri ve en güçlüsüdür.
Atomdaki bu olağanüstü enerji gücünü, fisyon (nükleer parçalanma-bölünme) ve füzyon (nükleer kaynaşma-birleşme) diye adlandırılan teknik işlemler açığa çıkarmaktadır.
Parçalanma-bölünme işleminde kullanılan ana madde ”uranyum“dur. Çekirdeğinde yüksek sayıda proton ve nötron bulunduğu için bu maden aranan madenler listesine girmiştir. Örneğin bir hidrojen atomunda 1 proton ve 1 nötron bulunurken uranyumda 143 nötron ile 92 proton bulunur. Bunun için de U-235 izotop şeklinde de ifade edilir.
Dünyamızda canlı ya da cansız her şey atomlardan oluşmaktadır. Atomların nükleer tepkimelere girmelerini engelleyen doğada serbest halde bir çekirdeğe bağlı olmadan dolaştıklarından ”beta bozumu“ denilen bir bozulmaya uğrarlar. Bu durumda doğada serbest nötrona rastlanmaz. Bundan dolayıdır ki, bu durumu tespit eden bilim insanı, nükleer tepkimeye girecek nötronları uranyumdan yapay yollarla elde edilmesini sağlamıştır. (Günümüzde bunun elde edilmesi için korkunç boyutta fosil enerji kullanılmaktadır. Atom enerjisinin sera etkisine katkısı olmadığını ileri süren sahtekârlığa bir dipnot.)
Öte yandan nükleer kaynaşma (füzyon) ise; parçalanmanın tersine iki çekirdeğin birleşerek daha ağır çekirdek oluşturmasıdır. Çekirdekler pozitif elektrik yüklü olduğundan, bunların kaynaşmasını sağlamak için aralarındaki itme kuvvetini yenebilecek güçte bir enerjiye ihtiyaç vardır. Buradaki itme kuvvetinin sıcaklık olarak karşılığı 2 milyar derecedir. İtme kuvvetini yenmek için gereken kinetik (hareket) enerji 20-30 milyon derecelik sıcaklığa eşdeğerdedir.
İşte tartışması yapılan nükleer santraller bu görevi yerine getiren fabrikalardır. Şimdiye kadar ki tüm deneyimler göstermiştir ki, bugünkü teknik gelişme ve dengesizlikler karşısında bu nükleer santrallerin 100% kontrolü (anda) imkân dahilinde değildir. Bu füzyon olayı, güzelim dünyamızda yaşamın temel taşlarından biri olan güneşte milyarlarca yıldır hep olmaktadır.
İnsanlık; neyle uğraştığının ve neyin üzerinde hâkimiyet kurmaya çalıştığının bilincinde mi? Evet, insanlık sırf zerre ile uğraşmamakta, aynı zamanda onun içindeki proton ve nötronlar üzerinde hâkimiyet kavgası vermektedir. Bu kavgada azami kar hırsı mevcut olduğu için, çok tehlikeli bir maceraya girmiştir.“ (YDİ Çağrı Gazetesi, Sayı 104/2006, s.18)
Çernobil Nükleer Felaketi Üzerine
Bu konuda çok yazıldı. Bize “felaket tellâllığı yapıyorsunuz” denilirse, “evet” deriz çünkü yaşanan bir felaketti ve bu felaketten dersler çıkarılmadı. Tam tersine, burjuvazi yeni felaketlerin temellerini atmaktadır. Ders çıkarılmış olsaydı Fukushima felaketini yaşamazdık. Elbette dünyada nükleer enerjiye olan güveni sarsan nükleer reaktör patlamasıdır Çernobil felaketi!
Anlayan için tehlikenin felakete dönüştüğü alan Ukrayna’nın Çernobil kasabasıydı. Çernobil’de 26 Nisan 1986 gününde yaşanan nükleer felaket 20. yüzyılın en büyük nükleer felaketidir. Çernobil’de yaşanan bu felaketin sebep ve sonuçları konusunda yalan yanlış bir dizi bilgi kirliliği de söz konusudur. En büyük yalan, atom lobicilerinin yaydıkları yalandır. BM (Birleşmiş Milletler) adına yapılan açıklamalar da bu yalanların etkisi altındaydı. Rusya’da dönemin iktidar sahipleri ve onların siyasi temsilcileri ilk etapta felaketi halklardan gizlediler.
1986’da Çernobil’de Neler Oldu?
26 Nisan 1986 Cumartesi gecesi Çernobil Nükleer Santrali’nin 4. reaktöründe, patlama meydana geldi. Etkileri onlarca yıl sürecek bir patlama.
”Çernobil 1970’te açılmış bir nükleer santraldir. Ukrayna‘nın kuzey bölgesinde, Kiev’e bağlı bir yerleşim biriminde bulunan bu santralde kaza günü dört reaktör aktifti. İkisinin inşası ise sürüyordu.
25 Nisan günü, dördüncü reaktör rutin bir bakıma girdi. Teknisyenler olası bir güç kesintisine karşı bir deney yapmaya karar verdiler. Çok ağır sonuçları olacak bu deney için 23:00’da çalışmalar başladı.
26 Nisan 01:23’te, deney için şartların oluştuğuna karar verildi ve düğmeye basıldı. 01:24’te ise, ters giden bir şeyler vardı. Deney için devre dışı bırakılmış güvenlik sisteminden ötürü reaktörde önlenemeyen çekirdek tepkimeleri gerçekleşti, ısı ve enerji bir anda kat be kat yükseldi, önü alınamıyordu. Artan buhar basıncı, reaktörün tonlarca ağırlıktaki çatısını havaya uçurdu. Reaktördeki zirkonyum ve grafit, yüksek sıcaklıktaki buharla karışınca, hidrojenler yanmaya başladı ve tüm santral alevler içinde kaldı.“ (onedio.com)
Felaketin Ardında Bıraktığı İzler
Patlama anında 31 kişi öldü. O günkü Mihail Gorbaçov liderliğindeki Rusya egemenleri gerçeği gizleseler de Çernobil felaketi, iki gün içinde dünya basınında gündemin bir numaralı konusu oldu. Radyoaktif bulutlar Avrupa üzerine ulaşınca olayı ciddiyeti anlaşılmaya başlandı. Bu felaketin etkileri Ukrayna ile sınırlı kalmadı… Felaketi duyuran ilk İsveç oldu.
Kaza sonrası radyasyon salınımı rüzgârların etkiyle 2 Mayıs’ta Japonya’da, 4 Mayıs’ta Çin’de, 5 Mayıs’ta ABD ve Kanada’da etkisini göstermiştir.
2 Mayıs’ta İngiltere üzerinden geçen bulutlar ile İskoçya’nın bir bölümünde, Kuzey Galler ve Kuzey İngiltere’de yoğun yağışlar gözlenmiş ve bu yağmurlar sonucunda radyoaktif parçacıkların yüksek oranda birikimi saptanmıştır. Radyoaktif bulutlar 11 gün boyunca farklı yönlerle Kuzey Avrupa’yı geçmiştir.
Radyasyon salınımı Moskova’ya doğru ilerlerken 10 milyon kişinin radyoaktif bulutlardan etkilendiği düşünülmektedir.
Bryansk şehrinin batısındaki Novozybkov bölgesi en yüksek radyasyon etkisinde kalan bölgedir. Ekosistemler ve özellikle tarım alanları hem gaz hem de radyoaktif parçacıkların etkisine, radyoaktif kirlenmeye maruz kalmıştır. Özellikle tarım alanlarında sezyum oranları yükselmiştir. Kırsal alanlarda 23 bin km2’lik alan ilk etapta kullanılamaz hale gelmiştir. Tarım faaliyetlerine kısıtlama getirilen ve terk edilen alanların büyük kısmı günümüzde de ‘özel bölge’ ilan edilmiştir. Radyoaktiften etkilenen alan 200.000 km² dir. Reaktörün yakınındaki doğrudan radyasyon ağaçları öldürmüş, burası “Kırmızı Orman” olarak adlandırılmıştır. Bu bölgede daha sonra anormal hızlı büyüyen “morfoz” çam ve meşe ağaçları gözlenmiştir. İnek sütünde 3 izotoptan 2’si değişkenlik göstermiştir. Ukrayna’da ormanların %40’ı (toplam 35.000 km2) kirlenmiştir. Felaket sonrası güneş enerjisine ihtiyaç duymadan radyoaktif ile beslenen ve büyüyen mantar bitkileri tespit edilmiştir.
Çernobil’in birkaç kilometre yakınında kurulmuş Pripyat şehri, felaketin ardından 2 gün içinde binin üzerinde otobüsle acilen boşaltılmıştı. Patlamadan iki gün sonra tahliye edilen 135.000 insanın radyasyondan doğrudan etkilendiği bilenen gerçeklerdendir. İnsanlar Pripyat’tan ayrıldıktan sonra kurtlar, vahşi atlar, briarslar, domuzlar ve diğer hayvanlar kentin yaşam alanı haline geldi. Buradaki plütonyum radyoaktif etkinin yarılanma ömrü 24.000 yıldır. Bölge 20.000 yıl boyunca yaşama/ikametgâha kapalı kalacaktır. Pripyat 1986’dan bu yana da kimseye kapılarını açmıyor. Bilim insanlarına göre 900 yıldan önce burası yaşanabilir bir yer olamayacaktır. Zira günümüzde buradaki radyasyon düzeyi normalin 20-40 kat üzerindedir. Tüm radyoaktif kalıntıların temizlenmesi içinse 48 bin yıl geçmesi gerekmektedir!
Çernobil çevresindeki 30 kilometrelik bölgede yaşayan hayvanlarda mortalite (yüksek ölümler), düşük doğurganlık ve ortalamanın üstünde genetik mutasyonlar gözlenmektedir.
Patlamadan sonra reaktör binası 410.000 m3 çimento ve 7.000 ton çelik kullanılarak mezar haline getirilmiştir. Bugünlerde bu mezar yeniden büyük bir beton koruyucu ile yenilenmektedir. Ama yeni mezarın ömrünün sadece 100 yıl olacağı söylenmektedir. Yeni mezar için yapılacak masraf 2 milyar dolardır. Bilim insanlarına göre lahdin altında yaklaşık 190 ton uranyum ve 1 ton gerçekten tehlikeli olan plütonyum mevcuttur. Uranyum 235’in yarılanma zamanı 704 milyon yıl, plütonyumun ise 24.110 yıldır. Kim öle kim kala (!) misali değil, tehlikenin boyutunu anlatmak için yazdık bu zaman birimlerini.
Patlamadan sonra yöreye besin maddeleri başka bölgelerden getirilmiş ve kontamine (radyasyon bulaşan) yiyeceklerin tüketimi yasaklanmıştır.
5.300.000 insana, tiroit bezini iyot açısından doygunluğa ulaştırarak radyoaktif iyodun tiroit bezi tarafından alımını mümkün olduğunca engellemek için potasyum iyodür tabletleri dağıtılmıştır. Felaketin etkilerinin en yoğun olarak görüldüğü ülkeler Ukrayna, Rusya ve Beyaz Rusya’da 2004 yılına kadar 18 yaş altı 4000 çocukta tiroit kanseri vakası görülmüştür. Bu üç ülkede 2000 yılına kadar 86-89 yılları arasında çalışmış temizlik işçilerinin 850.500’den fazlası ciddi radyasyona maruz kalmıştır.
Çernobil felaketi sonucu kirlenmiş bölgelerdeki tüm canlı yaşam alanları etkilenmiştir. Radyoaktif parçacıklar insanların içtiği sütte, yedikleri yiyecekte, çocuklarının oynadığı oyun alanlarında ve içinde bulundukları odun sularında bulunur olmuştur!
Çalışmalara katılanlardan 4000’i bir yıl içinde hayatını kaybetmiştir. Çoğu 20’li yaşlarda, sağlıklı bu insanlar radyoaktif parçalara çıplak elle dokunan (cesaret ile mi bilgisizlikle mi bilemiyoruz) binlercesi bu tehlikeye karşı bile bile ölüme götürülmüştür. Bugün Çernobil’in etkileri çok daha ciddi değilse, sebebi bu insanlardır.
Patlamanın etkisini azaltmak için çalışanlardan yüksek dozda ışınım alıp da hayatını kaybetmeyenlerin çoğunda duygu bozuklukları, sindirim, kalp-damar, bağışıklık sistemlerini ilgilendiren hastalıklar, uykusuzluk sorunları gelişmeye başlamıştır. Nükleer santralin üzerinde uçarak söndürücü maddeler döken helikopter pilotunun daha sonra aplastik anemiye (kemik iliğinin kan yapamaması hastalığı) yakalandığı bilinmektedir. Kazadan sonraki radyasyon o kadar güçlü ki Vladimir Pravik adlı itfaiyecinin göz rengini kahverengiden maviye dönüştürmüştür.
Greenpeace, Ukrayna’nın Rivneska Bölgesi’nde bir köyde süt örneklerinde yaptığı analizde, sütlerin %93’ünde uzun ömürlü izotop sezyum-137 olduğunu belirledi. Bu, Ukrayna’da çocuklar için kabul edilebilir radyasyon değerinin çok üstündedir.
Santrale sevk edilen ve temizlik faaliyetlerinde bulunanların da büyük bir çoğunluğu, maalesef hayatını kaybetti. Reaktör enkazına aynı zamanda ordunun bir kısmı da gönderilmişti. Ortalama olarak bir kişi 3 dakika çalışıyordu ve bu süre içinde hayatı boyunca alabileceği radyasyon miktarına maruz kalıyor, ciddi bir risk altına giriyordu. 600 bin kişinin (aralarında itfaiye erleri, ordu mensupları, siviller bulunmaktadır) bulunduğu bu çalışmalarda kullanılan askeri ve sivil araçlar günümüzde terk edilmiş bir şekilde bir aradadır. Taşıdıkları radyoaktif kalıntılar, bozulmuş yapıları onları kullanılamaz hale getirmiştir.
Felaketin resmi raporları, ölümcül kanser vakalarının sayısını 9.000 olarak hesaplamaktadır. Bağımsız bilim insanları ise 30.000 ile 60.000 arasında insanın Çernobil felaketinin sebep olduğu kanser türlerinden dolayı öleceğini tahmin etmektedir.
Anne karnında ışın alanlarda, kontrol gruplarına göre, eksik ağırlıkta doğumlar, zekâ geriliği, davranış bozuklukları, beynin oluşmaması, kol ve bacak anomalileri, sinirsel rahatsızlıklarda artma saptanmıştır.
Bugün 2017’de kirlenmiş olarak kabul edilen bu alanda 5 milyon insan yaşamaktadır. Bu insanlar şu veya bu oranda parçalanmayan radyoaktif parçacıkların etkisi altındadır.
Felaketten sonra, kalan 3 bloğun devre dışı bırakıldığı sanılır, maalesef bunlar tekrar aktif duruma geçirilmiş ve bir kısmı 13 yıl boyunca çalıştırılmıştır.
Reaktör felaketinin kurbanlarına yeterince tazminat ödemek yerine; Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya’daki nükleer sanayi ve hükümetler nükleer enerji projelerine milyarlarca meblağ yatırım yapmaya devam etmektedirler. Felaket üzerine sistematik olarak daha az konuşulmakta ve sonuçların üstü örtülmektedir.
Çernobil, kirlenmiş bölgelerdeki tüm canlı alanları etkilemektedir. Radyoaktivite, insanların içtiği sütte, yedikleri yiyecekte, çocuklarının oynadığı oyun alanlarında ve içinde bulundukları odun sularında bulunmaktadır.
Felaketin Etkileri
Almanya ve birçok Avrupa ülkesinde alışveriş merkezlerindeki raflarda 2 gün içerisinde eski tarihli tüm süt ve süt mamulü yiyecekler tükendi.
Çernobil’den binlerce kilometre uzaklıktaki İngiltere dahi, radyasyonun yıkıcı etkilerini tarım ve hayvancılık noktasında inceleyip önlemler alırken, Türkiye’deki durumsa farklıydı. Herkes kendinden çok emindi.
Felaketin Bizdeki Etkileri
Yıllardır sorunların ciddiyetini anlamayanlar tarafından yönetildiğimiz için o dönemde bu felakete yaklaşım ciddiyetten çok uzaktı.
Sorunu alaya alanlar, felaketle gırgır geçenlerin mirasçıları bugün de nükleere yaklaşımda farklı değiller.
Facianın ardından 1 Mayıs günü SSCB büyükelçisi, Türk yetkilileri Karadeniz’de ölçüm yapmaları konusunda uyardı.
Türkiye Atom Enerjisi Başkanı (TAEK) Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre “Olay mevzii (mahallî-Bn) bir olay; Türkiye’ye ulaşsa bile etkilemez” dedi.
3 Mayıs günü radyoaktif bulutların Türkiye’ye ulaştığı ve oranın 7 kat arttığı açıklandı.
Edirne’de yağan yağmurdan dolayı TRT su birikintilerinin kullanılmaması ve hayvanların otlatılmaması uyarısında bulundu.
3 Eylül günü Avrupa ülkeleri radyasyonlu olduğu gerekçesiyle Türkiye’den fındık alımını durdurdu.
28 Kasım günü Hollanda Sağlık Bakanlığı “Türk çayında yüksek oranda radyasyon var.” açıklamasında bulundu.
29 Kasım günü Çay-Kur genel müdürü “Çayda radyasyon var” iddialarını “batı tezgâhı” olarak nitelendirdi. Müdürlük, çay kaynatıldığında radyasyonun 5-6 kat düştüğünü iddia etti.
2 Aralık günü efsanevi sanayi bakanı Cahit Aral çaydaki radyasyonun zararsız olduğunu ileri sürerek TV’de çay içti.
14 Aralık günü Federal Almanya, Türkiye’den alınan 13 ton çayı iade etti.
Kasım 1987’de TAEK depolarında 60 bin ton çay olduğunu iddia etti.
Ağustos 1988’de iç piyasada tüketilemeyen depolanmış çayın 40 tonu imha edildi.
Felaketten bir hafta sonra 3 Mayıs 1986’da sağanak yağmur ile Trakya Bölgesi, 7-9 Mayıs 1986’da Doğu Karadeniz Bölgesi etkilendi.
Bunlar dünden hafızalarda kalanlar. Bugünü sonraki yazılarda anlatacağız.
2005 yılında 33 yaşındayken kanserden hayatını kaybeden Kâzım Koyuncu, Karadeniz’in radyoaktif felaketine karşı mücadelesiyle öne çıkan en önemli sanatçılardandı. Koyuncu’nun Türkiye’nin Çernobil politikasıyla ilgili eleştirisi şu şekildeydi;
“O çayı içen biri geri zekâlıdır… Ben kendi zekâmla ve felsefemle ölümü, hayatı uzatabilirim, kısaltabilirim, her şeyi yapabilirim. Peki, benim köyümdekiler, anasının kuzusu çocuklar, 16 yaşındaki kız, o neyi düşünsün, hangi felsefeyi düşünsün? Onun annesi hangi felsefeyle acısını yumuşatsın? Sen kimsin, o acıları onlara tattırabiliyorsun? Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok. Kendi onuruna sahip çıkmış, kendi kişiliğine sahip çıkmış haline ihtiyacı var” diyordu. Haklıydı da!
Sonuçlar:
Bugüne kadar Çernobil felaketi sonrası için harcanan emeğin dolar karşılığı 200 milyardır. Bu gidere her yıl eklemeler olmaktadır. Bu emek yenilenebilir enerji yatırımına dönüştürülseydi daha farklı yerlerde olacaktık. Bugün bunun, kapitalist sistem yerle bir edilmeden de gerçekleşmesi imkân dâhilindedir. Yeter ki bu sorunu, emekçi insanlar kendi sorunlarının bir parçası olarak kavrayıp uğrunda mücadele etsinler. Henüz kendi hakları için de olsa mücadeleye hazır olmayan büyük insanlığın harekete geçmesini beklemeden de yapılacak işler vardır. Bir dahaki sayımızda Fukushima felaketi üzerinde duracağız…
17 Ekim 2017
Balık tuttuk yiyen ölür
Elimize değen ölür
Bu gemi bir kara tabut,
Lumbarından giren ölür.
Balık tuttuk yiyen ölür,
Birden değil, ağır ağır,
Etleri çürür, dağılır,
Balık tuttuk, yiyen ölür.
Nâzım Hikmet’in Japon Balıkçısı şiirinden…