15 Haziran 1915’de, İstanbul Beyazıt meydanında Sosyal Demokrat Hınçak Partisi (SDHP) üyesi 20 sosyalist idam edildi. 20’lerin idamı 24 Nisan 1915’de, Ermenilere yönelik başlatılan soykırımın bir işaret fişeği idi.
Hınçak Devrimci Partisi Hakkında
“Hınçak Devrimci Partisi (Hınçagyan Heğapokhagan Gusagtsutyun)” Ağustos1887’de, Kafkas kökenli Ermeni öğrenciler Avedis Nazarbeg, Meryem Vardanyan, Kevork Haraciyan, Ruben Han-Azat, Hristofor Ohanyan, Gabriele Kafyan ve Manuel Manuelyan tarafından İsviçre’nin Cenevre kentinde kuruldu. Partinin merkezi bir süre sonra Cenevre’den Londra’ya taşındı. Rus Narodniklerinin önderlerinden Aleksandr Herzen tarafından çıkarılan Kolokol (Çan) dergisinden esinlenerek, aynı kelimenin Ermenicesi olan Hınçak adıyla bir dergi çıkarılmaya başlandı. Rusya’daki Narodnik (halkçı) devrimcilerden etkilenmiş olan Hınçaklar, süreç içinde milliyetçi bir çizgiye oturdu. Hınçaklar, kendilerini marksist olarak adlandırıyorlardı.
1888’de, “Hınçak” gazetesinde partinin programı yayınlandı. Partinin asgari programında; Batı Ermenistan’ın Osmanlı zulmünden kurtarılması, bu amaca varmak için de ajitasyon-propagandanın yanı sıra teröre de başvurulacağı açıklanıyordu. Batı Ermenistan’ın özgürleştirilmesinden sonra İran/Rusya Ermenilerinin de özgürleştirilmesi öngörülüyordu. Ermenilerin birleştirilmesi ile demokratik cumhuriyet oluşturulacaktı. Azami program ise sosyalizmin kurulması ile birlikte, insanın insan tarafından sömürülmesine son verilmesiydi. “Hınçak”ta yayınlanan bu program ile partinin kuruluşu ilan edildi.
1887’den itibaren Hınçaklar, İstanbul’daki Patrikhane’yle yakın ilişki kurdular. Cenevre’de kurulan parti daha sonraki süreç içinde Kafkasya’da, İstanbul’da ve Anadolu’da da örgütlendi. “Hınçak” isimli bir parti gazetesinin yanı sıra Gayzt (Kıvılcım) adında bir de gençlik dergisi çıkartıyorlardı. Partinin İstanbul’daki yayın organının ismi, Nar Aşkharh (Yeni Dünya) idi. Hınçaklar, 1896’ya kadar Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde meydana gelen birçok Ermeni isyanlarına önderlik etti. 1890’da Trabzon’da, İstanbul Hınçaklarıyla ilişki içinde olan ilk Hınçakyan şubesi kuruldu. 27 Temmuz 1890’da, Kumkapı’daki Ermeni Kilisesi’ni ayin esnasında işgal ederek Patrik Khoren Aşıkyan’ı itip kaktılar ve Abdülhamid’in politikasını kınayan bir bildiriyi halka okudular. Olaya müdahale eden polis, kalabalığın üzerine ateş açtı, onlarca kişi öldü. 1890 Erzurum Olayı, Muş Musa Bey Olayı, Kumkapı Gösterisi, 1894 Sason İsyanı, 1895 Babıâli Baskını ve Zeytun İsyanı Hınçakların önderlik ettiği kimi isyanlardır.
Zeytun İsyanı, “Hınçak Devrimci Partisi” tarafından örgütlenen son isyan oldu. 1896 yılına gelindiğinde “Devrimci Hınçak Partisi” içerisinde iki belirgin grup ortaya çıktı. Birinci grubun başını partinin yönetimini elinde tutan Avetis Nazarbekyan ve eşi Maro Vardanyan çekiyordu. İkinci grup ise partiye muhalif olan kişilerdi. Muhalifler, partinin sosyalist olmasını eleştiriyorlardı. Muhaliflere göre; partinin Ermeni sorununu Rusya’nın işçi sorunlarına bağlaması çok ciddi bir hataydı. Partinin Osmanlı İmparatorluğu’nda var olan sosyalist hareketleri desteklemesi, Batılı burjuva devletleri ürkütüyordu. Partinin programından sosyalizm çıkarılmalıydı. Çünkü sosyalizm, Türkiye Ermenistan’ın özgürlüğüne kavuşması için gerekli değildi. Yeni bir Merkez Komitesi’nin seçilmesi için toplantı yapılması gerekiyordu.
Parti yönetimi, muhaliflerin taleplerini reddetti. Bunun üzerine muhalifler 1896’nın Ağustos ayında Londra’da kendi başlarına bir toplantı yaptılar. Parti yönetimi Eylül 1896’da, muhaliflerin katılmadığı İkinci Kongre’sini gerçekleştirdi. Bu kongrede kitle eylemleri, silahlı eylemler gibi pratikler reddedildi, sosyalist düşüncenin savunulmaya devam edeceği vurgulandı.
1898’de eski muhalifler Londra’da resmi olarak yeni partilerini kurdular. Partinin adı “Veragazmiya Hınçak Partisi”, yani “Yeniden-kurulmuş Hınçak Partisi” oldu. “Veragazmiya Hınçak Partisi”nin, Ermeni milliyetçi hareketi içerisinde oynamak istediği rolü oynayabilecek kadar güçlü değildi. Bu partinin yeni misyonu Taşnakların kuyruğu olmaktan öteye gidemedi. “Devrimci Hınçak Partisi” 1896’dan sonra sosyal demokrat bir pratiğin içerisine girdi. Artık bu partinin merkezinde marksist eserleri Ermeniceye çevirmek ve genel propaganda faaliyetleri duruyordu.
“Hınçak Devrimci Partisi” içindeki tartışmalar hız kesmeden sürüp gitti. 1909 Kongresi’nde, partinin ismine ilk defa sosyal demokrat ifadesini eklenerek “Hınçak Sosyal Demokrat Partisi” ismini aldı.
Ermeni Soykırımının Mimarı İttihat ve Terakki
Sultan Abdülhamit despotluğundan rahatsız olan gruplar örgütlenmeye başladı. Bu gruplar daha sonra büyüyerek ve güçlenerek “Jön Türkler” denilen harekete dönüştü. Jön Türkler çok kısa zaman içerisinde kendi partilerini “İttihat ve Terakki”yi kurdu. 1908 Haziran ayında, İkinci Abdülhamit hükümeti devrildi. 1909’da ikinci Abdülhamit tahtan indirildi. Jön Türkler, Fransız Devrimi’nin “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganlarıyla ortaya çıktılar. İmparatorlukta yaşayan Müslüman olmayan halklar, sultanın tahtan indirilmesini coşkuyla karşıladı. “Özgürlük, kardeşlik, eşitlik” sloganları ile imparatorlukta yeni bir çağ açılacağı sanıldı! Jön Türkler, kendilerinden önceki sultanları gibi kıyım ve katliamları kabul eden bir siyaset izleyecekleri süreç içinde belli oldu. Onların hedefi “temiz” Türk ırkını yaratmak ve bu hedefe ulaşmak için yollarına çıkacak her engeli katliamlar yaparak aşmaktı.
Jön Türk Devrimi’nden bir yıl sonra, Nisan 1909’da Adana’da Ermeni katliamı yapıldı. Katliamlar Adana dışında diğer Ermeni şehirleri olan Maraş ve Kesap’a da sıçradı. Bazı bölgelerde Ermeniler kendilerini savundu ve hayatlarını kurtarmayı başardı. Bir ay süren katliamda otuz bin Ermeni katledildi.
Balkan savaşlarında alınan yenilgiler, Ermeni katliamında bir dönüm noktası idi. 1911 Trablusgarp savaşı ile Osmanlılar, Kuzey Afrika’dan tasfiye edildi. 1912-1914’te, Balkanlar ve Orta Avrupa toprakları kaybedildi. Kaybedilen topraklarla birlikte Anadolu’ya doğru büyük bir Müslüman göçü başladı. İttihat ve Terakki göçmenlerin öfkesini Rumlara ve Ermenilere karşı yönlendirdi.
Birinci emperyalist paylaşım savaşına Jön Türkler, Almanya, Avusturya-Macaristan yanında savaşa girdi. Kasım 1914’te Ermeniler askere alınmaya başlandı. Ermeni soykırımının gerçekleştirilmesi için İttihat ve Terakki partisi merkez komitesi 1914 Şubat’ında Doktor Nazım, Şakir Bahattin ve Mithat Şükrü’nün başkanlığını yapacağı bir komite kurdu. Ermeni devlet görevlileri işlerinden çıkarıldı. Ermeni askerler ordudan atıldı ve bu askerlerden işçi taburları oluşturulmaya başlandı. Şubat 1915’te, Jön Türk hükümeti Ermenilerin katliamına ordudaki Ermeni askerlerden başladı. Böylece Ermenilerin askeri potansiyeli yok edildi. Şubat 1915’de Savunma Bakanı Enver’in verdiği kararla tüm Ermeni askerler ordudan çıkarılıp, 50-100 kişilik gruplara ayrılarak öldürüldü. Böylece Ermeniler katliamın daha ilk başlarında askeri gücünü kaybetti. Katliama başlandığında, Ermeni köylerinde sadece yaşlılar, hastalar, kadınlar ve çocuklar kalmıştı.
Tehcir Kanunu’nun çıkarılmasından hemen sonra çeşitli illere, valiliklere, kaymakamlıklara şifreli telgraflar çekildi. Yöntem her yerde aynı idi. Tespit edilen yörelerin boşaltılması emri verildi. Polis, asker ve milis önceden belirlenmiş evlerin kapısını teker teker çaldı. Onlara her şeyi arkalarında bırakıp gitmeleri için kısa bir süre verdi. Kafileler hâlinde toparlandılar, hiçbir ayrım yapılmadı. Yaşlı hasta çoluk çocuk demeden aniden Batıdakiler de Doğudakiler de bir ölüm yolculuğuna çıkartıldı.
Tehcir yasası çıkarılmadan önce, tehcir uygulamaya konulmuştu. İttihat ve Terakki Partisi, Jön Türk devrimini gerçekleştiren örgüttü. Ancak iktidarın gerçek anlamda ele geçirişi, Ocak 1913’tür. Anadolu’nun Türkleştirme programı bu tarihten sonra bir plan dâhilinde yürürlüğe sokuldu. Özellikle 1914 yılında Enver Paşa’nın Savunma Bakanı olmasıyla somut planlar ortaya konuldu. Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurulması da bu planın en önemli unsurlarındandı. Ermeni halkının yok edilmesinde, Teşkilat-ı Mahsusa etkin bir şekilde kullanıldı. Ermeni katliamında bazı Kürt aşiretlerinin önemli bir rolü vardı. Kadınların para ve mücevher taşıdıkları bilinmektedir. Tehcir sırasında arazinin, yolun uygun bir yerinde kadınların paralarına, mücevherlerine el konuldu, kadınlar öldürüldü, cesetleri Fırat nehrine atıldı. Ermenilerin evlerindeki eşyalar yağmalandı. Rumlardan ve Ermenilerden kalan taşınmaz mallara el konuldu. Türkiye’de büyük burjuvazinin zenginliğinin kaynağı Rum malları, Ermeni mallarıdır. Kürdistan’da bazı Kürt aşiretlerinin, Kürt şeyhlerinin, Kürt toprak sahiplerinin zenginliklerinin kaynağı, Müslüman olmayan halklardan kalan mallardır.
24 Nisan 1915’te, İstanbul’daki Ermeni toplumunun önde gelenlerinden 235 kişi tutuklandı. Tutuklananlar, çoğunlukla entelektüeller, toplum liderleri ve siyasi eylemcilerdi. Ayaş ve Çankırı’daki toplama kamplarına götürüldüler. Tutuklu sayısı 24 Mayıs’ta 2 bin 345 kişiye ulaştı. Bu insanlar arasında Osmanlı Meclisi’nin Ermeni mebusları, önde gelen yazarlar, avukatlar, gazeteciler, öğretmenler, doktorlar, sanatçılar ve din adamları vardı. Bu insanlar ya tehcir yolunda ya da vardıkları şehirde öldürüldü. Ermenilerin ana yurdu olan Batı Ermenistan’da, Kilikya’da ve Batı Anadolu’nun birçok şehrinde Ermeni halkı katledilmeye başlandı. Katliamlar tüm Osmanlıyı sardı. Ermeniler, başta İstanbul’dan olmak üzere Sivas’tan, Diyarbakır’dan, Merzifon’dan, Erzurum’dan, Kayseri’den, İzmir’den ve Ermenilerin yaşadığı diğer yerlerden alınarak sürüldü ve katledildiler. Tehcire tabii tutulanların sadece yüzde 10’u sürgün yeri olarak saptanan yerlere ulaştı. %90’ı yollarda öldürüldü.
SDHP’nin VII. Kongresi
17 Eylül 1913’te, Romanya’nın Köstence şehrinde SDHP’nin VII. Kongresi toplandı. Kongre oldukça tartışmalı geçti, Merkez Komitesi yenilendi. 1913 yılı, İttihat ve Terakki’nin iktidarını sağlamlaştırdığı yıldır. Hınçaklar, Osmanlıların kendilerine saldıracağını biliyordu. VII. Kongre de, İttihat ve Terakki yöneticilerinin Ermenilere yönelik katliam hazırlığı içinde olduğu konuşuldu ve bu konuyla ilgili ne yapılacağı seçilen Merkez Komitesi’nin inisiyatifine bırakıldı. SDHP, 1909’da, VI. Kongrelerini İstanbul’da düzenlemişti. VII. Kongre’yi Karadeniz kıyısındaki liman kenti Köstence’de düzenlemeyi daha güvenli bulmuşlardı. Kongre’ye katılmayan Paramaz, gıyabında Merkez Komitesi’ne seçildi. Kongre’nin tavsiye kararına göre; İttihat ve Terakki ve yöneticilerine karşı silahlı mücadelenin nasıl sürdürüleceği konusu, Merkez Komitesi içinde oluşturulan ve koordinasyonunu Paramaz’ın yapacağı özel bir organın ele alması kararlaştırıldı. VII. Kongre, aynı zamanda illegaliteye geçme kararı da aldı.
24 Haziran 1914’te, SDHP Osmanlı Ermenilerinin III. Kongresi toplandı. Bu Kongre’ye SDHP’nin 51 Osmanlı şubesinden sadece 31’i temsil edildi. Kongre’de, İttihat ve Terakki’nin baskı politikalarına karşı öz savunmanın hangi araçlarla ve nasıl yapılacağı konuları tartışıldı. Ancak Osmanlı polisinin Köstence’de alınan kararlar ve İstanbul’daki Kongre’de tartışılacak konulardan haberi vardı. Haberi olmasına rağmen Kongre ve SDHP yasaklanmadı.
1914 Hınçak Operasyonu
Hınçaklara yönelik operasyon Haziran 1914’te İstanbul’da başladı. Bu operasyon Ağustos ayının sonlarına kadar devam etti. Tutuklananların sayısı kısa sürede 120 kişiye ulaştı. Hınçaklara yönelik tutuklamalarda, Osmanlı polisi adına çalışan Ermeni ajan Arşavir Sahakyan önemli bir rol oynadı. Tutuklananlar içerisinde Paramaz da vardı. Paramaz’ın ilk sorgusu Ağustos başlarında yapıldı. Tutuklananların henüz mahkemeleri başlamamıştı ve ne zaman başlayacağı da belirsizdi. Tutuklular, İstanbul Merkez Cezaevi’nin bodrum katında kötü koşullarda zincirlenerek tutuldular. İşkence altında yapılan sorguları aylarca sürdü.
Osmanlı savcılığı, iddianamesini 19 Nisan 1915’te Divan-ı Harbi Örfi Başkanlığına gönderdi. İddianamede savcı şu iddiaları öne sürüyordu:
“Hükümet üyelerine suikast yapmaya teşebbüs ettikleri iddiasıyla Mülkiye Ceza Kanu’nun 45., 55. ve 58. maddeleri uyarınca cinayetle yargılanmaları, ayrıca Osmanlı Devleti’nin iç güvenliğini ihlal suçunu işleyen bu kişilerin Örfi idare Kararnamesi’nin 4. maddesinde değinildiği şekilde İstanbul Divan-ı Harb-i Örfi’since yargılanmaları kararının alınması talep ve iddia olunur.” (“Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918”, Genel Kurmay Başkanlığı Arşivi, cilt 3, s.151-164, Ankara)
İddianamenin Ermenilere yönelik başlatılan soykırım tarihinden beş gün önce yazılması dikkat çekici idi.
Yargılama ve Savunmalar
Hınçaklı sosyalistlerin yargılaması 10 Mayıs 1915’de başladı ve 27 Mayıs 1915’de sonuçlandı. Bu tarih aynı zamanda “Tehcir Kanunu”nun çıktığı tarihtir. Divan-ı-Harp’de yapılan yargılama 17 gün sürdü. 22 SDHP üyesi idam cezasına mahkûm edildi. Divan-ı- Harp’te yargılananlardan yirmiden fazlası için de değişik hapis ve sürgün cezaları kararı verildi. Hafızalara 20’ler olarak geçen Paramaz ve yoldaşları sorgulanmaları sırasında işkence gördüler, kötü hapishane koşulları içinde tutuldular ve karar sonrası ayrı ayrı zincirlenerek Merkez Cezaevi zindanının bodrumunda bekletildiler.
Divan-ı- Harp’in Hınçaklı sosyalistlere yönelttiği suçlamalar şöyledir:
Sanıklar, “Özgür ve bağımsız bir Ermenistan kurma amacıyla silahlı eylemlerde” bulunmuşlardır! “Yabancı devletleri Osmanlı’ya karşı kışkırtarak, devletin bölünmez bütünlüğüne yönelik tehlikeli planlar” yapmışlardır! “Osmanlı halklarından bir kısmının Osmanlı hâkimiyetinden ayrılıp kendi başına devletler yaratma amaçlı, değişik yerlerde alenen ve gizli toplantılar” gerçekleştirmişlerdir! “Basın-yayın yoluyla bu amaçlarının propagandasını yapmak ve kışkırtıcı çalışmalar” (“Sonsuzluğun Yolcuları, 20 Devrimci Ermeni, 15 Haziran 1915”, s.35, çeviri: Sarkis Hatspanian, Haziran 2013) yapmışlardır! Faşist T.C. devletinin 98 yıllık tarihine bakıldığında, Divan-ı- Harp’in 20’lere yönelttiği suçlamaların aynısı muhaliflere karşı hep kullanıla geldi. Bugün de, Kürtlere, sosyalistlere ve komünistlere karşı 106 yıl önce yapılan suçlamaların aynısı getirilmektedir. Tarihin tekerrürden ibaret olduğu deyimi günümüz mahkemeleri tarafından bir kez daha kanıtlanmaktadır.
17 gün süren mahkeme sırasında Paramaz’ın savunması dikkat çekicidir. Mahkeme başkanının “Türkiye’yi parçalayıp, yok etmek niyetiyle bağımsız bir Ermenistan kurma amacına hizmet ettiğiniz doğru mudur?” sorusuna Paramaz’ın şu karşılığı verir: “Bu ülkenin refahı için yapmadığımız ne kaldı?
Ermenilerin ve Türklerin kardeşliğini sağlamak için öylesine fedakârlıkları kabul ettik. Ne kadar enerji tükettik ve ne kadar çok kanımızı akıttık. Bu kadar acıya katlanmamızın nedeni güven yoluyla birbirimizi yükseltmek idi. Ve bizim karşılaştığımız nedir? Yalnızca bizim olağanüstü çabalarımızı yok saymakla kalmadınız, aynı zamanda bilinçli olarak bizi imha etmeye çalıştınız. Suç ve baskıyı desteklediniz ve her türlü protesto biçimini susturmayı denediniz… Bir gün kendi onurumuzu korumak için kendimizi savunmaya karar verdiğimizde bizi katletmeye başladınız… Kesip budanan Mithatçı anayasanın bize tanındığı hakları kullanmayı denediğimizde bizi yasaların sağladığı korumanın dışında bıraktınız.
Beyler, insanları onların yaptıkları işle, gelenekleriyle, fikirlerinin bütünlüğü içinde yargılayın. Ben bu ülkeden ayrılmak isteyen biri değilim. Tam tersine, bana ilham veren fikirlerle yüzleşmeyi reddederek kendisini benden ayıran bu ülkedir.” (Age., s.6)
27 Mayıs 1915’te Örf-i İdare Mahkeme Heyeti, 22 kişi hakkında idam kararı verdiğini açıkladı. Sabah Gülyan ve Hagop Tivrapyan (Verastad) firari durumda oldukları için dosyaları ayrıldı. Mahkeme kararı şöyledir:
“Gereği düşünüldü: İddianamede suçlanma sebepleri ayrıntılı açıklanan, firari Sabah Gülyan ve Verastad ile tutuklu Karamaz (Paramaz), Agop Hazaryan, Kapril Keşişyan, Simbat Vartan, Rupen Karabetyan, Doktor Benene, Armenak, Abraham, Aram Açıkbaşyan, Hrant, Karakin, Bogos, Agop Basmacıyan, Thomas, Yermiya, Mıgırdiç Yeretsyan, Kegam, Öğretmen Panover Yervant, Ohannes Yergazaryan, Kamik adlı kişilerin eylemleri Mülkiye Ceza Kanununun 54. Maddesinin ekine uygun hallerden görülmüş olduğundan, ilgili madde gereğince firariler hakkında gıyaben ve hazır bulunanlar haklarında da vicahen hepsinin idamlarına oybirliğiyle karar verildi.” (“Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918”, s.56-65, Genelkurmay Başkanlığı Arşivi, cilt IV, Ankara)
İttihatçılar tarafından Abdülhamid yerine tahta çıkarılan Sultan Reşat onay mercii gibiydi. Sultan Reşat, idam cezası verilenlerin idamlarına onay verdi ve “emrim tamamdır” dedi.
15 Haziran 1915 Gecesi
14 Haziran’ı 15 Haziran’a bağlayan gece sabaha doğru saat 03.30’da, 20’ler infazları gerçekleştirilmek üzere darağaçlarının yanına getirildiler. 20’lerin yüzlerine karşı idam fermanları okundu. Paramaz arkadaşlarına dönerek, “Yoldaşlar, yiğitçe, başımız dik gideceğiz ölüme” diye seslendi. Yine 20’lerden Doktor Benne cellatların yüzüne, “Biz, yirmileri asıyorsunuz, ama arkamızdan yirmi binler gelecek!” diye haykırdı. İlk olarak, Paramaz darağacına çıkarıldı. İdam sehpasında Paramaz “Siz, sadece bizim vücudumuzu yok edebilirsiniz, fakat inandığımız fikirleri asla… Yarın Ermenilik, ülkenin Doğu’sunda özgür ve sosyalist Ermenistan’ı selamlayacaktır, yaşasın sosyalizm!” diye haykırdı. Ardı ardına darağacına çıkarılanlar benzer şiarları haykırırken, infaz için sırada bekleyen İşçi Yervant’ın söylediği: “Ölüm her yerde aynıdır ama ne mutlu halkının kurtuluşu için şehit düşene” şarkısı ilmiğin boğazına geçmesi ile son buldu.
İnfazları izleyen Papaz Kalust Boğosyan “20 devrimci Ermeni’nin idamından sonra, orada görevli olan subayların üzerinde ölüm kararı yazılı olan tahtaları kurbanların boyunlarına asıp, fotoğrafçıyı çağırıp, bolca fotoğraf çektirdiğini, bir doktor tarafından teker teker muayene edilip ölmüş olduklarına dair tasdik raporu alındıktan sonra, idam sehpalarından indirilen 20’lerin atlı yük arabasına üst üste yüklenerek Edirnekapı Ermeni mezarlığına gönderildiğini” yazmaktadır. 20’ler, atlı bir arabayla üst üste yüklenerek götürüldükleri Edirnekapı Ermeni mezarlığında, Aram Açıkbaşyan’ın vasiyeti gereği ayrı ayrı değil topluca gömüldüler. (“Sonsuzluğun Yolcuları, 20 Devrimci Ermeni, 15 Haziran 1915”, s.9, çeviri: Sarkis Hatspanian, Haziran 2013)
106 yıl önce Beyazıt Meydanı’nda idam edilen Ermeni sosyalistlerinin isimleri şöyle: PARAMAZ (Madteos SARKİSYAN), Vahan BOYACIYAN (Ruben Garabetyan), Abraham MURADYAN, Aram AÇIKBAŞYAN (Krikor Garabetyan), Bedros TOROSYAN (Doktor BENNE), Armenak HAMPARTSUMYAN, Sımbat KILIÇYAN (Angudi-Parasız Bedros), Hagop BASMACIYAN, Minas KEŞİŞYAN, Hrant YEGAVYAN, Karekin BOĞOSYAN, Yeremya MANANDYAN, Yervant TOPUZYAN, Mıgırdiç YERETSYAN, Keğam VANİKYAN, Hovhannes DER-ĞAZARYAN, Karnig BOYACIYAN, Boğos BOĞOSYAN, Murad ZAKARYAN (Hagop Ğazaryan), Tovmas TOVMASYAN.
T.C. devletinin tarihi inkâr ve yalan üzerine kuruludur. Ermeni soykırımının inkârı bunlardan biridir. Kuzey Kürdistan-Türkiye’de iktidar kapışması yürüten egemen sınıflar, Ermeni soykırımını inkâr etmeye devam etmektedir. Soykırımın 106. yıldönümünde, Ermeni düşmanlığı üzerinde ırkçılık ve şovenizm yükselmeye devam etmektedir. Ermeni soykırımı sırasında sürülen, öldürülen, ülkelerini terk etmek zorunda bırakılan tüm Ermenilerin bugünkü haleflerinin ülkelerine geri dönme hakkı tanınmamaktadır. Türk burjuvazisi haydutça el koydukları Ermeni mülkleri üzerinden zenginleşmiştir. Türk devlet okullarında Türk egemenlerinin soykırımcı politikası hakkında yalan bilgiler öğretilmektedir. Bugün de Ermenilere yönelik 1915’in devamı soykırım uygulanmaya devam etmektedir. 2020 sonbaharında, Faşist Türk devletinin tüm gücü ile Ermenistan’a karşı yürütülen savaşta, Azerbaycan’ı desteklemesi, silahlandırması bunun en iyi kanıtıdır.
Ermenilere yönelik yapılan soykırımın 100. yıldönümünde, yaptığımız açıklamadaki sorumluluğumuzu bir kez daha yeniliyoruz.
“Biz Türkiye-Kuzey Kürdistanlı Bolşevikler olarak, Türk ve Kürt halkının Soykırımdaki suç ve sorumluluk ortaklığı nedeniyle utancımızı belirtiyoruz. Biz bizim öncüllerimiz olanların bu soykırımı engelleyememiş olmasından utanıyor ve özür diliyoruz. Biz öncülümüz olanların Türk devletinin inkârcılığı ve yalanlarına karşı on yıllarca suskun kalmasının utancını taşıyor ve özür diliyoruz. Ne yazık ki geçmişte İbrahim Kaypakkaya somutunda olduğu gibi, çok az sayıda komünist Ermeni halkına yönelik katliamları tarihi bir olgu olarak tespit ve mahkûm ettiler. Şimdi gerçekle yüzleşme zamanıdır. Şimdi Soykırımdaki suç ve sorumluluk ortaklığı ile yüzleşme zamanıdır. Yalnızca bu yolla halklar arasında bir barışma mümkündür. Şimdi halkların birbiriyle konuşma zamanıdır. Biliyoruz ki “Halklar konuşmaya başladıklarında, anlaşmaları kolay olacaktır.”
Paramaz ve yoldaşlarının idam edilmesi, Ermenilere yönelik başlatılan soykırımın bir sonucu idi.
20’lerin idam edilmelerinin 106. yıldönümünde, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Osmanlı/Türk hâkim sınıflarının Ermeni ulusuna karşı giriştiği soykırımın 106. yıldönümünde, soykırım suçlularını lanetliyoruz.
4 Nisan 2021
Yararlanılan kaynaklar
“Sonsuzluğun Yolcuları, 20 Devrimci Ermeni, 15 Haziran 1915”, çeviri: Sarkis Hatspanian, Haziran 2013.
“Ermeni Devrimci Paramaz”, Kadir Akın, Dipnot Yayınları, 2015 Ankara.
“Paramazlar, Beyazıt’ta 20 Darağacı”, Yervart Çopuryan, Evrensel Basım Yayın, Eylül 2015, İstanbul.