18 Mart 1871 tarihi insanlık tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.
18 Mart 1871’de Paris proletaryası göğü fethetme ruhuyla harekete geçerek iktidarı ele geçirdi. Proletarya iktidarı 72 gün elinde tuttu. Komün yenildi, ama ardında muazzam dersler bıraktı. Bu derslerden sosyalistler/komünistler öğrendi, daha iyisini yapmaya çalıştılar.
Paris Komünün 150. yıldönümünde Yeni Dünya İçin Çağrı dergisinin 202. sayısında “Paris Komünü 150 yaşında” başlıklı bir makale yayımlandı. Bu makaleyi Komün’ün 151. yıldönümü dolayısıyla yeniden yayımlıyoruz.
Ayrıca Çağrı’mız Var! TV’de yaptığımız programı da yayımlıyoruz.
PARİS KOMÜNÜ 150 YAŞINDA
Paris Komünü, işçi sınıfının ilk iktidar deneyimidir. 18 Mart 1871’de insanlık tarihinde ilk defa proletarya önderliğinde bir devrim gerçekleşti. Proletarya 72 gün iktidarı elinde tuttu. Paris işçileri, komünizme giden yolda proletarya diktatörlüğünün kurulmasının bir hayal olmadığını pratikleri ile kanıtladılar. Burjuvazi, Paris’te işçilerin oluk oluk kanını akıttı. Burjuvazinin temsilcisi Thiers, uzun süre “Sosyalizmin işi tamamdır” diyordu! Paris Komünü yenildi, ancak sosyalizm-komünizm davası sürdü, sürüyor, sürecek. Paris Komünü’nden 46 yıl sonra, Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, burjuvazinin bağrına bir hançer gibi saplandı. Komüncüler ilk kıvılcımı çaktı. Onları katledenler, Paris Komünü’nü kanda boğanlar tarihin çöplüğündeki yerlerini aldı. Parisli işçiler unutulmadı, unutulmayacak. Onların kavgaları, mücadeleleri, bugün de dünya halklarına ışık tutuyor, ışık tutmaya devam edecek.
Komün’e Doğru Giden Süreç
1789’da Fransız burjuva devrimi gerçekleşti. 9 Temmuz 1789’da burjuvazi “ulusal meclisi” kurdu. Burjuvazi, devrimin hedefini “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” olarak ilan etti! Bu şiarlar altında burjuvazi, işçi sınıfını, köylülüğü, feodalizme ve “soylular”ın ve ruhbanların iktidarı olan “eski rejime” karşı, kendi bayrağı altında topladı. Silahlı devrim ile feodalizmin iktidarını yıktı, kapitalizmin gelişmesinin önündeki engelleri kaldırdı. 1789’da henüz devrimci olan burjuvazinin savunduğu “Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik” şiarları; kapitalizmin gelişmesinin önündeki engelleri kaldırmayı içeren burjuva şiarlardı. Feodalizme karşı burjuva devriminin şiarları olarak devrimci bir içeriğe sahipti. Feodalizme karşı devrimci bir rol oynayan burjuvazi gelişme içinde, emperyalizm ve proleter devrimleri çağında devrimci barutunu tüketti.
14 Temmuz 1789’da, Parisliler Bastille hapishanesini basarak bütün mahkûmları özgürlüklerine kavuşturdu. 5 Ekim’de, Kral Louis tutuklandı, 21 Ocak 1793’te, giyotinle idam edildi. 21 Eylül 1793’te “Birinci Cumhuriyet” ilan edildi. Kasım 1799’da Napoleon Bonaparte Birinci Konsül ilan edildi. 2 Aralık 1804’te, Napoleon Bonaparte kendini Fransa İmparatoru ilan etti.1793’ün Fransa’sı neredeyse bütün Avrupa ile savaş hâlinde idi.
1848 burjuva devrimi, Fransa’da başlayıp Avrupa ülkelerine yayıldı. 1847’de sanayide geniş çaplı iflaslara, büyük miktarda işsizliğe ve kitlesel sefalete yol açan ekonomik kriz devrimi tetikledi.
1848 Devrimi, Fransa’da 24 Şubat 1848’de başladı. 1789 Fransız burjuva devrimi ile birlikte feodal sistem oldukça zayıflamıştı. Parisli işçiler, Kral Louis Philippe’yi devirdi. “İkinci Cumhuriyet” ilan edildi. Devrimi kazanan burjuvaziydi. Büyük oranda köylü oylarıyla seçilen yeni “Ulusal Meclis” muhafazakârdı. Fransız işçileri, Haziran 1848’de bir ayaklanma girişiminde bulundular. İşçilerin ayaklanması yenilgiye uğratıldı. Artık burjuvazi, gericiler, feodaller ve monarşistlerle birlikte, işçilere karşı savaşıyordu. Fransız “Ulusal Meclisi”, 10 Aralık 1848’de Louis Bonaparte’yi cumhurbaşkanı seçti. 2 Aralık 1851’de, Louis Bonaparte bir darbe ile kendisini 3. Napolyon ilan ederek, “İkinci Cumhuriyet”in tüm güçlerini kendisine bağladı.
1870 Ocak’ında gazeteci Victor Noir, Louis Bonaparte’nin kuzeni Prens Pierre Bonaparte tarafından öldürüldü. 19 Temmuz’da, Louis Bonaparte, Prusya’ya savaş ilan etti. Mac-Mahon komutasındaki Fransız ordusu, 1 Eylül 1870’te Sedan’da, Prusyalılar tarafından bozguna uğratıldı. Louis Bonaparte, 2 Eylül 1870’te Sedan’da ordusuyla birlikte kayıtsız şartsız Prusyalılara teslim oldu.
“Üçüncü Cumhuriyet”in Kurulması
Louis Bonaparte ordusunun Sedan’da, yenilgiye uğramasının haberleri Paris’e ulaşınca halk ayaklandı. 4 Eylül 1870’te, Louis Bonaparte rejimi devrildi. “Üçüncü Cumhuriyet” ilan edildi. Halk, eski yasama meclisinin Paris milletvekillerine, “ulusal savunma hükümeti” olarak, örgütlenme yetkisini verdi. Savaşın suçunu Louis Bonaparte’ye atan ve Alsace-Lorraine bölgesi geri alınana kadar savaşı sürdüreceğini kabul eden bir “Ulusal Savunma Hükümeti” kuruldu. Savunmayı sağlamak için eli silah tutan bütün Parisliler o sırada “Ulusal Muhafız” isimli silahlı örgütlenmeye çağrıldı. İşçiler kitleler hâlinde bu çağrıya uydular. “Ulusal Muhafız” örgütü içinde kendi proleter silahlı birliklerini oluşturdular. Paris’te “Ulusal Muhafızlar” örgütünün esasını silahlı işçi birlikleri oluşturuyordu.
“Ulusal Hükümet”in bileşimi burjuvalardan oluşuyordu. Silahlı proletarya ile “Ulusal Hükümet” arasındaki uzlaşmaz çelişki, patlak vermekte gecikmedi, 31 Ekim günü, işçi taburları Belediye binasına saldırdılar ve hükümet üyelerinin bir bölümünü tutukladılar. Ancak bazı küçük burjuva taburlarının işe karışması, Paris’in Prusya ordusunun kuşatması altında bulunması ve Paris içinde iç savaşa yol açmamak için, “Ulusal Savunma Hükümeti” iş başında bırakıldı.
“Ulusal Savunma Hükümeti”, işçilere, emekçilere karşı bir savaş başlattı. Fransız Dışişleri Bakanı Jules Favre, Prusya Başbakanı Otto von Bismarck ile “barış” görüşmeleri yaptı. Bismarck, Paris’in kayıtsız şartsız teslim olmasını, garnizonların ve kalelerin verilmesi talebinde bulundu. Fransa, savaşa devam edecek durumda olmasına rağmen, “Ulusal Savunma Hükümeti”, Bismarck’ın şartlarını kabul etti. “Barış” antlaşması 28 Ocak 1871’de imzalandı.
8 Şubat’ta, “Ulusal Meclis” seçimleri yapıldı. Tüm demokratik güçler kovuşturma ve tutuklamaya maruz kaldı. Seçimler, burjuvazinin ve Prusya ordusunun kuşatması altında geçti. İşçilerin çoğu seçimlere katılmadı. Oluşturulan yeni meclisin yaklaşık üçte ikisi kralcı, üçte biri burjuva cumhuriyetçiydi. Mecliste birkaç da küçük burjuva radikali vardı. Yeni meclisin kurulmasını takip eden haftalarda Paris, Lyon, Marsilya, Brest ve diğer kentlerde başlayan ayaklanma girişimleri bastırıldı. Paris’te halkın muhalefetinden çekinen “Ulusal Meclis”, 12 Şubat’ta Bordoeux’da çalışmalarına başladı. Hükümet başkanlığına Adolphe Thiers seçildi.
Bismarck ile yapılan “barış” anlaşmasının yürürlüğe girmesi için onun “Ulusal Meclis” tarafından onaylanması gerekiyordu. 26 Şubat’ta Thiers ön barış anlaşmasını imzaladı. Prusya ordusu, sanayi ve stratejik öneme sahip bölge olan Alsace-Lorraine’i işgal etmişti. Prusyalılara, “Ulusal Meclis” tarafından “barış” anlaşması onaylanana dek yerinde kalması gereken kendi askerlerini Paris’e getirme hakkı verildi. Bismarck ile Jules Favre arasında Paris kuşatması ile ilgili imzalanan anlaşmada, “Paris Ulusal Ordusu”na silahlarını koruma hakkı verildi. “Ulusal Meclis”, Prusya ile “barış” anlaşmasının ön koşullarını kabul ederek Alsace-Lorraine’nin işgalini ve beş milyar frank tazminat ödenmesine onay verdi. Savaşın “resmi” olarak bitmesinin ardından hükümet Paris’e dönmektense Versay’a taşınmayı tercih etti. Thiers derhal Paris’i silahsızlandırmaya kalkıştı.
Komün’ün Kuruluşu
Thiers hükümetine bağlı cephe birlikleri 18 Mart günü, Paris kuşatması sırasında halktan toplanan paralarla alınmış olan “Ulusal Muhafız”a ait toplara el koymak için Paris’e gönderildi. Birliklerin başında General Binud yer alıyordu. Plan, “Ulusal Muhafız”a ait 400 topa el koymaktı. Girişim başarısızlığa uğradı. Paris kendini savunmak için ayaklandı. Başlangıçta önemli bir direnişle karşılaşmayan General Vinoy’un askerleri Paris’in merkezine doğru ilerledi. Parisliler ansızın gürültülerle uyandı. Alışverişe ve su almaya çıkan ev kadınları, toplara el konulduğunu ilk öğrenenlerdi. Kadınlar, ellerindeki sepetleri, kovaları bir yana fırlatarak, olayları yüksek sesle duyurarak belediye binasına koştu. Artık tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Tehlike çanlarının çalması ile birlikte çocuklar, yaşlılar, kadınlar ve erkekler alelacele silahlanarak cephaneliklere koştu. Montmartre’de yaşamı pahasına özgürlüğün ve düşmana karşı savunmanın garantisi olan topları kurtarmak için binlerce insan toplandı.
Toplanan kalabalık, General Vinoy’un askerlerinin bir bölümünü, kız kardeşlerine, babalarına, annelerine ateş etmemesi için ikna etti. İkna edilen askerler halkın safına geçti. Tüfeklerin dipçikleri havaya dikildi. General Vinoy’un subayları ise ısrarla kalabalığa ateş açmalarını emretti. Halk, dört bir yandan toplanan “Ulusal Ordu” askerlerinin kan dökmesine izin vermedi. İşçiler, subayları silahsızlandırdı ve onları hapse attı. O andan itibaren işçiler, emekçiler, zanaatçılar ve onların birlikleri savunmayı bırakıp saldırıya geçti. Paris’i silahsızlandırma ve toplara el koyma sinsi provokasyonu “Ulusal Ordu Merkez Komitesi”nin yardımıyla püskürtüldü. Artık işçiler, gerçek anlamda bir zafer elde etmişti. 18 Mart sabahı saat 11’e geldiğinde Thiers’in askerleri tamamen yenildi, Paris’in kontrolü halkın eline geçti.
Bu çatışmalarda Thiers hükümetin iki generali öldürüldü. Hotel de Ville’de (Belediye Binası) artık kızıl bayrak dalgalanıyordu. “Ulusal Muhafız Merkez Komitesi” geçici hükümet olarak hareket etmeye başladı. Paris ayaklanmasında, dört bin örgütlü silahlı gücü olan Blanquiciler önemli bir rol oynadı. Paris Komünü zafere ulaştığında, Blanqui hapisteydi. Birinci Enternasyonal’in üyeleri ayaklanmaya hazır değillerdi. Fakat ayaklanma başladığında Enternasyonal’in üyeleri aktif bir rol oynadılar.
Proletarya tarihte ilk kez Paris’te iktidara gelmişti. İlk proleter devrim, gücünü öngörmenin mümkün olmadığı volkanik bir patlama, bir fırtına gibiydi. 18 Mart 1871 Paris Komünü kendiliğinden doğmuştu. Herhangi bir devrimci örgüt tarafından önceden planlanmamıştı. Tek bir yönetim merkezine sahip değildi. Paris proletaryasının ve ona sempati duyanların ayaklanması, Paris’in silahsızlandırılması ve toplara el konulmasına karşı burjuvaziye karşı bir duruştu. Bu zaferin korunması gerekiyordu. Proletarya, iktidarını seçimle işbaşına gelecek olan Komün’e devredecekti. Komün seçimleri yapılana kadar, Paris Devrimi’ni “Ulusal Ordu Merkez Komitesi” yönetti.
Komün, erkeklerin genel ve eşit oyu ile seçilen yasama ve yürütme organıydı. Komün üyeleri, seçmenler tarafından görevden alınabilir konumdaydı. Paris, genel model durumundaydı. Plan, Fransa’nın tüm kent, kasaba ve köylerinde benzer komünler kurmak şeklindeydi. Tüm komünler, Paris’teki “Ulusal Delegasyon”a temsilci gönderecekti.
19 Mart sabahı binlerce Parisli büyük bir sevinç dalgası içinde Merkez Komitesi’nin yazdığı afişleri asıyordu. Bu afişlerde, Merkez Komitesi’nin iktidarı devredeceği Komün için seçim yapılacağı bildiriliyordu. Afişlerde şöyle deniliyordu:
“Yurttaşlar, Paris halkı, cumhuriyetimize dokunmak isteyen utanmaz aptalları korkusuzca ve kışkırtmalara kapılmadan, serinkanlı ve gücünden emin bir biçimde beklemiştir. Paris ve Fransa’nın el ele vererek gerçek bir cumhuriyetin, devrimler çağını sonsuza dek kapatacak tek hükümetin temellerini atmasına izin veriniz. Parisliler seçimlerini yapmaya davet edilir.” (“1871 Paris Komünü”, Prosper Olivier Lissagaray, s.105, Payel Yayınları, Mayıs 2013, İstanbul)
“Ulusal Muhafız”lara ise şunlar söyleniyordu: “Bizi Paris’in ve kendi haklarımızın savunmasını örgütlemekle görevlendirdiniz. Görevimiz artık son buldu. Hazırlanın ve hemen seçimleri gerçekleştirin. Bu süre zarfında halk adına Belediye Sarayı’nı koruyacağız.” (Age., s.105)
Paris’te kalan aristokratlar, Komün’ü devirmek için birçok girişimde bulundular. Komün’ün ilanından sonra, 22 Mart’ta, Paris’in lüks semtlerinden Komün düşmanları, silahlarını ve patlayıcı maddeleri elbiselerinin altına gizleyerek ‘silahsız gösteri’ görünümü altında “Ulusal Ordu” karargâhını kuşatmaya kalktılar. Ayaklanmanın öncülüğünü imparatorluğunun senatörü Baron George-Charles d’Anthés Heeckeren çekiyordu. Senatörün ayaklanma girişimi geri püskürtüldü.
26 Mart’ta ve buna ek olarak 15 Nisan’da seçimler yapıldı. Paris Komünü’nü oluşturan 92 belediye meclisi üyesi seçildi. Savaş, maliye, iaşe, dışişleri, çalışma, adalet, kamu hizmetleri, haberleşme ve genel güvenlik bakanlıklarından sorumlu dokuz kişilik bir “Yürütme Komitesi” seçildi. Blanquiciler ve Yeni-Jakobenler Komün’de çoğunluğu oluşturuyordu. Prudoncular da bir grup olarak vardı. Ayrıca on beş kadar marksist enternasyonalist ve çeşitli görüşlerden birkaç üye de vardı. Seçilen Komün düşmanı “Düzen Partisi” üyesi 15 delege seçimi kabul etmedi. Böylece Komün pratikte proletarya ile küçük burjuvazinin devrimci ittifakının organı oldu. Büyük burjuvazinin büyük bölümü, fabrikaları boş bırakıp kent dışına kaçmış, 300 bin işçi işsiz kalmıştı.
26 Mart’ta seçilen Komün, 28 Mart günü ilân edildi. “Ulusal Meclis”, hâlâ hapiste olan Blanqui’yi Komün Başkanı seçti. Komün, “Komün’ün bayrağı Dünya Cumhuriyeti’nin bayrağıdır” diyerek amaçlarını açıkladı. O güne kadar iktidarı geçici olarak yöneten “Ulusal Muhafız Merkez Komitesi”, Paris “ahlâk polisi”ni bir kararname ile kaldırdıktan sonra, iktidarı Komün’e bıraktı. 30 Mart günü, Komün, askerlik yoklamasını ve düzenli orduyu kaldırdı ve tüm sağlıklı yurttaşların katılacakları “Ulusal Muhafız”ı tek silahlı güç olarak ilan etti.
Komün Çalışmaları
Komün yönetimi içinde gruplar arasında iç anlaşmazlıklar da vardı. 72 gün yaşayan Komün, büyüyen iç savaş ortamında çalışmak zorundaydı. Komün, adını dünya işçi sınıfının devrimci mücadele tarihine silinmez harflerle yazdırdı. Komün, sosyalizme giden yolda adeta bir deniz feneri olarak kalmasına yetecek kadar çok sayıda yapıcı kazanıma imza atmayı başardı.
Komün, yasama ve yürütme yetkilerini elinde topladı. 20 Mart’ta açıklanan bildirgede, iktidarın ele geçirilerek proletaryanın zaferinin perçinlendiği açıklandı. Halkın Komün’ü denetleme yetkisi vardı. Kadınlar, Komün çalışmalarında önemli roller üstlendi. Delegasyonlar aracılığı ile Komün’e öneriler iletildi. Paris’in savunması ve yaralıların bakımı için Kadınlar Birliği kuruldu. Kadınlara çalışma hakkı, oy kullanma hakkı tanındı. Komün komisyonlarında sendikaların temsilcileri vardı. Fırın işçilerinin gece çalışması yasaklandı.
Telgraf, belediye, bakanlık binaları, bunların hepsi “Ulusal Ordu”nun yöntemindeydi. “Ulusal Ordu”nun yöneticileri “Maliye Bakanlığı”ndan para miktarı hakkında rapor istediler. Onlara yanlış bilgiler verildi. “Ulusal Ordu” askerlerinin maaşlarının ödenmesi gerekiyordu. “Fransız Ulusal Bankası” ile uzun süren görüşmeler sonucu bir milyon frank imza karşılığı alındı. Bankada iki buçuk milyar Frank dolayında para vardı. Birkaç gün sonra bankadan Komün için gerekli olan 1 milyon Frank daha talep edildiğinde ret yanıtı alındı. Ancak ısrarlar ve ölçülü tehditler sonucunda bankanın müdür yardımcısı hazine için pek de önemli olmayan bu miktarı vermeyi zoraki kabul etti.
Komün, halkın, emekçilerin devlet yönetimine katılmasına olanak sağladı. Sekiz saatlik iş gününe ilişkin karar alındı Genel parasız öğrenim ilkesi ilan edildi. İşçi kooperatif birlikleri kuruldu. Evlilik dışı doğan çocuklara eşit haklar tanındı. Kadın ve erkeklerin ücretleri arttırıldı. Komün, Parisli emekçiler, zanaatkârlar ve aydınlar için o güne kadar görülmemiş bir toplumsal ilişki biçimi yarattı. Çocuklar ve büyükler için ücretsiz okullar, kurslar, kreşler, hastaneler, kulüpler açıldı.
Kilise ile devletin ayrılığı ilan edildi. Kiliseye verilen devlet desteği kaldırıldı. Bütün dinsel simge, dua ve dogmaların okullardan uzaklaştırılması kararlaştırıldı. Düzenli ordu dağıtıldı, yerine halk milisleri kuruldu. Polis, siyasi görevlerinden arındırıldı. Bütün kamu görevlileri seçmenlere karşı sorumlu kılındı. Maaşlara yıllık 6 bin franklık bir üst sınır getirildi. Tüm yargıçların seçimle seçilmesi, istenildiğinde geri çağrılma hakkı tanındı. Giyotin yakıldı. Napolyon Bonaparte tarafından Austerlitz savaşının ardından dikilen zafer anıtı “Vendome Sütunu” yıkıldı. İşyerlerinde patron tarafından verilen para cezaları kaldırıldı, rehinci dükkânlar kapatıldı. Kapatılan atölyelere, işçi kooperatifleri tarafından işletilmek üzere el konuldu. İşsizler için yardım ödeneği oluşturuldu. Emek istatistikleri bürosu kuruldu. Konut dağıtımı ve borçlulara yardım gibi çok sayıda ekonomik ve toplumsal önlem kabul edildi. İkinci İmparatorluktan bu yana polis tarafından seçilen ve birinci sınıf işçi sömürücüsü olan bireyler elinde tekelleştirilmiş bulunan iş bulma büroları kaldırıldı.
Paris Komünü, devletin inşasında proletarya demokrasisinin temellerini attı. Tüm işleri yönetmesi için on ayrı komisyon kuruldu: Bunlar; yürütme, askeri, dış ilişkiler, adalet, maliye, içişleri, güvenlik, çalışma, eğitim, gıda ve sosyal hizmet komisyonlarıydı. Komisyonların ve 20 Nisan’dan itibaren onların yerini alan delegasyonların başında Paris Komünü tarafından seçilen yöneticiler vardı. Cephede işlerin kötüleşmesinden dolayı 1 Mayıs’ta Paris Komünü Asamblesi geniş yetkilerle donatılmış olan “Toplumsal Kurtuluş Komitesi”ni kurdu.
Paris Komünü, yaşadığı 72 gün içinde emekçilerin, memurların emeklerinin korunması yönünde bir dizi kararname yayımladı. Sahipleri tarafından terk edilmiş ya da çalışmaları durdurulmuş fabrikaları, imalathaneleri, atölyeleri tespit ederek üretimin yeniden başlatılması için işçi birliklerine devretti. Eski kuruluşların eski sahiplerine aracı komisyonlarla tespit edilen miktarda tazminat alma hakkı tanındı. Devlet ve işçi kontrolü sistemi oluşturuldu.
Komünün Yaptığı Hatalar
Yepyeni bir toplumu inşada ilk deneyim olan Komün doğal olarak birçok hata da yaptı. Yapılan bu hatalar Komün’ün yenilgisinde önemli rol oynadı. Komün’ün temel zayıflığı, proletaryanın bilimsel sosyalist temele sahip bir partiye ve programa sahip olmamasıydı. Paris Komünü, “Thiers Hükümeti” ile mücadele sürecinde kendiliğinden ortaya çıkmıştı. “Thiers Hükümeti”, 400 topu ele geçirmek için Paris’e yürümeseydi belki Komün ortaya çıkmayabilirdi. Komün 18 Mart’ta zafere ulaştığında yapması gereken şey, o sırada hâlâ Paris’te olan “Thiers Hükümet” liderlerini tutuklamak ve gerici hükümetin merkezi olan Versay’a yürümekti. Ayaklanmayla hükümet güçleri büyük ölçüde demoralize olmuş ve Thiers’in daha sonra kabul edeceği gibi, gecikmeden yapılacak bir saldırı karşısında dayanacak durumda değildi. Fakat ne yazık ki “Thiers Hükümeti”ne güçlerini toparlamak için gereken zaman tanındı ve bu durum Komün’ün ilerleyen günlerdeki yenilgisine zemin hazırladı.
Hükümetin askeri birliklerinin Paris’ten Versay’a gitmesine karşı konulmadı. Proudhoncular, anarşistler, yeni Jakobenler, Blanquiciler, Mason localarının üyeleri Komün’ün çalışmalarında kargaşa ve anlaşmazlıklar yaratıyorlardı. Paris’in hemen yanı başında hükümetin Versay’da, Komün’e karşı savaş hazırlıklarına imkân tanındı. Alman ordusu Paris’i kuşatmıştı. Bismarck, çoğunluğu köylülerden oluşan yüz bin esiri serbest bıraktı. Serbest bırakılan esirler Paris’e salındı. Versaylılarla ilk silahlı çarpışma 2 Nisan’da başladı. Proletarya iktidarı, savaş hazırlığına çok az önem verdi. Paris Komünü’nün silahlı kuvvetleri iyi organize edilmemişti.
Paris’te, burjuva ajanlarına ve hainlere karşı mücadele önemsenmiyordu. Subaylar arasında tehlikeli ihanet ve bozguncu eylemlere açık kapı bırakılıyordu. Fransa’nın diğer kesimlerine ulaşmak ve özellikle köylülüğün kazanılması için yeterince çaba sarf edilmiyordu. Komün’ün eline geçen, 1789’a kadar giden gizli devlet arşivleri açıklanmıyordu. Gizli polisin, diplomatların, kapitalistlerin ve siyasilerin yolsuzlukları ve çürümüşlüğüyle dolu olan arşivlerin açıklanması, gericiliğe karşı mücadele de önemli bir kazanım olacaktı. Komün’ün en ağır hatası, Fransa Merkez Bankası’na el koymamasıydı. Blanquiciler ve Proudhoncular Fransa Merkez Bankası’na el konulma önerisine ret oyu vererek, borç almak için banka yetkilileriyle diplomatik pazarlıklara giriştiler! Bankaya el konulması, Versay hükümetine ağır bir darbe vurulması anlamına gelirdi.
Lenin, Komün’ün yaptığı ölümcül hatalar bağlamında şöyle diyor:
“Ama parlak bir zaferin meyvelerini iki yanılgı yok etti. Proletarya yarı yolda durdu: “mülksüzleştiricileri mülksüzleştirme”ye girişecek yerde, ülkede ortak bir ulusal görev ile birleşen yüce bir adaletin kurulması üzerine düşlere kapıldı; örneğin bankalar gibi kurumlara hiç dokunulmadı, prudoncu “adaletli değişim” vb. teorisi henüz sosyalistler arasında egemen bulunuyordu. İkinci yanılgı, proletaryanın çok büyük yüce gönüllülüğü oldu; düşmanlarını ortadan kaldıracak yerde proletarya, onlar üzerinde sağtörel (morale) bir etkide bulunmaya çalıştı, iç savaştaki salt askeri eylemlerin önemini savsadı ve Paris’teki zaferini Versailles üzerine gözüpek bir saldırı ile taçlandıracak yerde oyalandı ve Versailles hükümetine karanlık güçleri toplamak ve kendini Mayıs’taki kanlı haftaya hazırlamak zamanını kazandırdı.” (“Komün Dersleri”, Lenin, s.54-55, Sol Yayınları, İkinci Baskı, Kasım 1992, Ankara)
Komünün Yenilgisi
1871 Nisan’ına gelindiğinde iç savaş kızışmıştı. Komünarlar, ölümüne savaşıyordu. “Thiers Hükümeti”, yalan propaganda ve çarpıtmalarla köylülüğün büyük kısmını kendi saflarına çekmişti. Bismarck da 100 bin Fransız köylü savaş esirini Versay hükümetine yardımcı olması için serbest bırakmıştı. 21 Mayıs’ta, Versay birlikleri Paris’e girdi. Komünarlar sekiz gün boyunca sokak sokak savaştı. 28 Mayıs’ta Pere Lachaise Mezarlığı, Belleville ve diğer işçi semtlerindeki son direniş de kırıldı. Komün yenilgiye uğramıştı.
Sonraki birkaç gün içinde tam bir katliam yaşandı. General de Gallifet önderliğindeki katiller, işçi sınıfından en az 30 bin kadın, erkek ve çocuğu kurşuna dizdi. Yaklaşık 45 bin kişi tutuklandı. Tutuklananların 15 bini idama ya da zindana gönderildi. Yüzlerce Parisli deniz aşırı sömürge Yeni Kaledonya’ya sürgüne gönderildi. On binlerce Komünar da İsviçre’ye, İngiltere’ye, hatta ABD’ye kaçmak zorunda kaldı. Bu sürgünlere yardım sağlamak, Avrupa’da Birinci Enternasyonal’in en büyük görevi oldu. 1871 yazında dünya işçilerinin kavga türküsü “Enternasyonal”in dizelerini yazan Eugene Pottier de sürgündeydi.
Topların Versay hükümetinin eline geçmemesi, 72 gün süren Komün çalışmaları ve barikatların ardında savaşan kadınlar tarihe geçti. Louis Michel, Anna Jaelard, Paule Mink, Elisabeth Dmitrieff (Yelizaveta Dmitriyeva), Nathalie Lemel, Sophie Poirier vb. binlerce kadın kahraman arasında öne çıkan isimlerden sadece bazılarıydı. Louise Michel mahkeme önünde, devrime sonuna dek bağlı olduğunu ve tüm eylemlerinin sorumluluğunu üstlendiğini yargıçların yüzüne haykırıyordu. Mahkûm edilen Louise Michel, on yılını sürgünde hapiste geçirdi.
Avrupa’nın gerici yöneticileri, Komünarların katliamını sevinçle karşıladı. Katil Thiers, kutlama mesajlarına boğuldu. Lenin şöyle diyordu: “Burjuvazi hoşnuttu. Paris proletaryasına, generalleri ile birlikte sunmuş bulunduğu kan banyosundan sonra burjuvazinin önderi, kanlı cüce Thiers: “Şimdi sosyalizmin işi tamam, hem de uzun zaman için!” diyordu. Ama bu burjuva kargalar boş yere gak gak ötüyorlardı. Komünün ezilmesinden altı yıl kadar sonra, savaşçılarının çoğu henüz zindanda çürür ya da sürgünde mum gibi erirlerken işçi hareketi, Fransa’da yeniden doğmuş bulunuyordu. Büyüklerinin deneyi ile zenginleşmiş ve yenilgileri ile hiçbir zaman gözü yılmamış bulunan yeni sosyalist kuşak, Komün savaşçılarının ellerinden düşmüş olan bayrağı kaldırdı ve “Yaşasın toplumsal devrim! Yaşasın Komün!” çığlıkları ile güven ve gözü peklik içinde, onu ileriye götürdü. Ve birkaç yıl daha sonra yeni işçi partisi ve onun ülkede başlatmış bulunduğu çalkanma, egemen sınıfları hükümetin elinde kalmış komüncüleri özgür bırakmaya zorluyordu.” (“Komün Dersleri”, Lenin, s.60, Sol Yayınları, İkinci Baskı, Kasım 1992, Ankara)
72 gün süren iktidar döneminde Komün, insanlık tarihinde ilk kez yeni bir devlet biçimini, proletarya diktatörlüğünü gerçekleştirmeye çalıştı. Komüncüler köylülerin sempatisini kazanmayı başarmamışlardı, iç ve dış düşmanlar tarafından çembere alınmışlardı. Yeryüzünün tüm zengin sınıfları onlara karşıydı. Komün bozkırdaki bir ateş gibiydi. Komün yenildi kaçınılmaz olarak. İşçi sınıfı henüz ne sayısal olarak, ne bilinç ve örgütlenme seviyesi açısından iktidarını uzun süre yaşatacak seviyede gelişmiş değildi. Bu anlamda Komünarlar göğü fethetme ruhuyla ayaklanan ve ardıllarına büyük dersler, kazanımlar bırakan yiğit proletarya savaşçıları olarak geçtiler tarihe.
Birinci Enternasyonal ve Komün
Birinci Enternasyonal, 28 Eylül 1864’te Londra’da kuruldu. Fransa şubesi 1865 başlarında örgütlendi. Marx, Uluslararası Emekçiler Derneği Genel Konseyi’nin FransızAlman savaşı üzerine yazdığı ikinci çağrıda şöyle diyordu:
“Fransa’da cumhuriyetin kurulmasını biz de selamlıyoruz; ama temelsiz çıkmalarını dilediğimiz kaygılar da duymuyor değiliz.” (…) “Öyleyse Fransız işçi sınıfı, son derece güç koşullar içine konmuş bulunuyor. Yeni hükümeti her yıkma girişimi, düşman hemen hemen Paris kapılarına dayandığı bir sırada, umutsuz bir çılgınlık olacaktır.” (“Paris Komünü Üzerine”, Marx-Engels-Lenin, s.69, Sol Yayınları, Birinci Baskı, Haziran 1977, Ankara)
Marx, bu değerlendirme ve uyarısını Komün ilanının altı ay öncesinden yapmıştı. Fakat ayaklanma başlayınca Marx, bütün gücüyle Komün’e destek verdi. Paris Komünü’nün davasını Enternasyonal’in bir davası olarak gördü. 18 Mart ayaklanmasının haberini Marx’a, Enternasyonal’in üyesi genç gazeteci Charles Longuet telgrafla bildirdi. İşçilerin ayaklandığı haberi Londra’ya ulaşır ulaşmaz Enternasyonal Genel Konseyi, Marx’ın önerisiyle daha önce Auguste Serraillier’yi olduğu gibi, Yelizaveta Tomanovskaya’yı da Dmitriyeva takma adıyla temsilci olarak Fransa’nın başkentine gönderdi.
Marx, bir anda kendisini Komün mücadelesinin içinde bulmuştu. Değişik ülkelerin işçi hareketi önderlerine, Komün’ün tarihsel önemine dikkat çeken onlarca mektup yazdı. Paris’te kuşatılanlarla bağlantı kurmak için olanaklı olan her şeyi yaptı. Fransa’daki olayların gelişimini gerilim içinde takip ediyordu ve Parisli emekçilerin kahramanlığını takdir ediyordu.
Paris Komünü’nün ilanının ilk günlerinden itibaren Marx, Komün çalışmalarını titizlikle takip etti. Haberleri, Fransız, İngiliz ve Alman gazetelerinden, Paris’ten gelen mektuplardan alıyordu. 18 Nisan 1871’deki Genel Konsey oturumunda Marx, tüm Enternasyonal üyelerine “Fransa’daki Savaşın Genel Eğilimi” konulu bir bildiri gönderme önerisinde bulundu. Bir ay boyunca bu belge üzerinde çalıştı. Başlangıçta “Fransa’da İç Savaş”ın ilk ve ikinci taslağını yazdı, ardından çağrının sonuç metnini kaleme aldı. Mayıs ayında Komün’ün iki yöneticisi Frankel ve Varlin’e, her zaman olduğu gibi, güvenilir Alman tüccarı aracılığıyla çok önemli bir mektup gönderdi. Paris, kuşatma altında bulunduğu için, önemli bilgileri sözlü olarak iletmeye çaba gösteriyordu. Bu kez, konu olağanüstü önem taşıdığından, mektup yazmıştı.
Paris’teki Enternasyonal üyeleri, Komün’ün en canlı savaşçılarıydı. Blanquiciler ve Proudhoncuların bir kısmı kendilerini Enternasyonal’in taraftarı saymıyordu. Ama onlar yine de Parisli işçilerin barikatlarında ölümüne çarpışıyorlardı. Tüm gerici basın, Fransa’daki iç savaşın Enternasyonal’in iradesiyle patlak verdiğini yazıyordu. Paris Komünü’nün doğması, burjuvazi tarafından Marx ve dava arkadaşlarının düşüncelerinin yaşama geçirilmesi olarak görülüyordu. Marx, daha önce ayaklanmanın bir çılgınlık olacağını belirtmesine rağmen, Paris Komünü’nü Enternasyonal’in canından bir parça olarak görüyordu. Paris’teki Enternasyonalcilerle ilişkilerini sürdürüyor ve verili durumun olanaklı kıldığı ölçüde düşünceleriyle, önerileriyle onlara yardımcı olmaya çalışıyordu.
30 Mayıs 1871’de, Paris’teki son barikat düştükten sonra, Genel Konsey, Marx tarafından okunan, Fransa’daki iç savaşa ilişkin Enternasyonal’in hazırladığı çağrı metni oybirliğiyle onaylandı. Ancak, bu çağrıya Enternasyonal’in tüm üyeleri olumlu yaklaşmadı. İngiliz Odger ve onun birkaç arkadaşı Çağrı’yı onaylamadı. Odger ile Marx arasında, daha önce çıkan görüş ayrılıkları üzerine tartışmalar yaşamıştı. Bu Çağrı 13 Haziran 1871’de 35 sayfalık İngilizce bir broşür olarak bin adet basıldı. İlk basım çok çabuk dağıtıldı ve kısa sürede, işçiler arasında ucuz fiyata dağıtılacak olan ikinci bir basıma gerek duyuldu, Ağustos ayındaysa üçüncü basımı çıkarıldı.
Marx’ın “Fransa’da İç Savaş” adlı yapıtı 1871-1872 yıllarında Fransızca, Almanca, Rusça, İtalyanca, İspanyolca ve Hollandacaya çevrildi. Almanca çevirisi Engels tarafından yapıldı ve Almanya’da “Halk Devleti” gazetesinde yayımlandı, ardından da Leipzig’de broşür olarak basıldı. “Fransa’da İç Savaş”ın Rusça ilk basımı 1871 yılında Zürih’te gerçekleşti.
Kısa sürmüş olmasına karşın, Paris Komünü’nde Marx, yeni tarihsel devlet tipinin daha yeni yeni ortaya çıkan öncül fakat yeterince belirgin biçimini gördü. Marx, Komün’ün “işçi sınıfının iktidarı önderliğindeki her şeyi kendisine mal eden sınıfa karşı üretici sınıfın mücadelesinin sonucu olduğunu ve onun sayesinde emeğin ekonomik kurtuluşunun gerçekleşmiş olabileceği açık, politik bir biçim,” olduğunu yazıyordu.
“Komün –diye yazıyordu Marx– parlamenter değil, aksine aynı zamanda yürütme ve yasama gücüne sahip bir çalışma organı olacaktı…
Üç ya da altı yılda bir, hâkim sınıfın hangi üyesinin halkı parlamentoda temsil edeceğine ve ezeceğine karar vermek yerine, genel oy hakkı, Komünlerde kurumlaşan halka hizmet edecekti, tıpkı bireysel seçim hakkının, tüm diğer işverenlere, kendi işyerinde işçi, ustabaşı ve muhasebeci seçmesine hizmet etmesi gibi.” (Aktaran Lenin, “Devlet ve Devrim”, s.59, İnter Yayınları, Kasım 1995, İstanbul)
Marx ve Engels Parisli Komüncülerin deneylerinden öğrendi. Komünist Manifesto’nun Almanca baskısı için son kez 24 Haziran 1872’de bir önsöz yazdılar. Onlar bu önsözde, Komünist Manifesto programının “bazı ayrıntılarının artık eskimiş” olduğunu açıkladılar. Ve şöyle dediler:
“Proletaryanın ilk kez siyasi iktidarı iki ay boyunca elinde tuttuğu Paris Komünü’nde edinilen pratik deneyimler karşısında, bu program bugün yer yer eskimiş bulunuyor. Özellikle Komün bir şeyi, ‘işçi sınıfının hazır devlet mekanizmasını salt eline geçirmekle onu kendi amaçları için harekete geçiremeyeceği’ni tanıtlamıştır.” (“Komünist Manifesto”, Marx, Engels, s.80, Dönüşüm Yayınları, Nisan 1994, İstanbul)
Bu alıntıda tırnak içine alınmış son sözler, Marx ve Engels tarafından Marks’ın “Fransa’da İç Savaş” adlı yapıtından alınmıştır. Marks ve Engels, Paris Komünü’nün bu temel dersine çok büyük önem verdiler. O yüzden bu özsel düzeltmeyi Komünist Manifesto’ya ekleme gereği duydular. Marx’ın düşüncesi, işçi sınıfının “hazır devlet makinesini” ele geçirmekle yetinemeyeceği, bilakis onu parçalamak, yıkmak, yerine kendine ait bir devlet aracı geçirmek zorunda olduğu şeklinde değişmişti. Yeni bir toplumun kurulması ele geçirilen eski devlet makinesi üzerinden yapılamazdı. Veya eski toplum düzenine eklenecek kimi yamalarla yapılamazdı.
Marx, 12 Nisan 1871’de tam da Komün sırasında, Kugelmann’a şöyle yazıyordu:
“… Benim 18. Brumaire’in son bölümünde, eğer yeniden okursan göreceğin gibi, Fransa’da gelecek devrim girişiminin, şimdiye dek olduğu gibi artık bürokratik ve askeri makineyi başka ellere geçirmeye değil, onu yıkmaya dayanması gerekeceğini belirtiyorum (yıkmaya sözcüğünün altı Marx tarafından çizilmiştir). Kıta üzerinde gerçekten halkçı her devrimin ilk koşuludur bu. Kahraman Parisli arkadaşlarımızın giriştikleri şey de işte budur.” (Neue Zeit, XX, I, 1901-1902, s. 709).
“Bürokratik ve askeri makineyi yıkmak” Marx’ın temel tezidir. Burada devlet bürokrasisini her yerde aniden ve tamamen ortadan kaldırmak söz konusu değildir. Bürokrasinin her alanda ve derhal kaldırılması hayalciliktir. Ancak eski bürokratik mekanizmayı derhal parçalamak ve derhal, yavaş yavaş her türlü bürokrasiyi gereksiz hâle getiren ve ortadan kaldıran yeni bir mekanizmanın inşasına başlamak mümkündür.
Paris Komünü’nün yenilgisi, gericilerin Enternasyonal’e karşı tüm Avrupa ülkelerinde genel saldırısı için bir sinyal oldu. Bismarck, Alman topraklarına gelmesi durumunda Karl Marx’ın tutuklanması için bir direktif yayımladı ve Enternasyonal’le mücadele konusunu tartışmak için bir “Avrupa Hükümetleri Konferansı” organize etmeye çalıştı! Fransız hükümeti tüm ilgili devletlere gönderdiği bir genelgeyle enternasyonalistlerin ortaklaşa kovuşturulması için gerici ülkeleri birleşmeye çağırdı. Thiers ve Favres Uluslararası İşçiler Birliği’ne karşı sert bir yasayı kabul ettirdiler. Genel Konsey’in Fransa ile bağlantıları kesildi.
Sonuç
“18 Brumaire”de Marx, proletarya devrimi sırasında burjuva devlet mekanizmasının devrilmesi gerekliliğine ilişkin düşüncesini ifade etmişti. Daha sonra “Fransa’da İç Savaş”da bu düşünceyi geliştirerek ve burjuva devletini emekçilerin sosyal olarak köleleştirilmesi için örgütlenmiş bir toplumsal güç, sınıfsal egemenliğinin simgesi bir makine olarak ele alarak işçi sınıfının bu makineyi kolayca ele geçirmeyeceği ve kendi amaçları için kullanamayacağı sonucuna varıyordu. Eski devlet makinesi parçalanmalı, yıkılmalı, Paris Komünü’nün de gösterdiği gibi, proletarya yeni bir devlet sistemini, proletarya diktatörlüğünü kurmalıdır.
Paris Komünü, sosyalizme giden uzun ve zorlu yolda bir komünist partinin vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu gösterdi. Paris Komünü, Bakunin’in bir siyasi partinin gereksiz ve kitlelerin kendiliğinden hareketinin yeterli olduğu iddiasının yanlışlığını kanıtladı. Komün, işçi sınıfının iktidarı olan proletarya diktatörlüğünün düşmanı anarşizmin iddialarını da çürüttü.
Paris Komünü, burjuvazinin kendi sınıf çıkarları için ulusuna ihanet etmekten çekinmeyeceğini de gösterdi. 1789 “Fransız Burjuva Devrimi” sırasında feodal gericiliğin, devrimci Fransa’ya karşı verilen savaşta yabancı düşmanla birleştiği gibi, 1871’in gericileri de Komün’e karşı Bismarck’la kol kola girdi.
Komün, sadece işçilerden oluşmuyordu. Lenin’de belirttiği gibi “hükümet ağırlıklı olarak küçük burjuva demokrasisinin temsilcilerinden oluşuyordu.” Bunların çoğu devrimci aydınlardı. Komün için yapılan seçimlerde seçilecek delege sayısı 92 idi. Sonuçta bazı delegeler birden fazla seçim bölgesinde delege olarak seçildiği için toplam 86 delege seçildi. Bunlardan Komün düşmanı “Düzen Partisi”nden seçilen 15 delege ve ek olarak çeşitli nedenler ileri süren 6 delege, seçim sonucunu, delegeliği kabul etmediler. Komün böylece 65 delegeden oluşuyordu. Bu delegelerin 13’ü aynı zamanda “Ulusal Mahafız”lar Merkez Komitesi’nin üyesi idiler. 17 delege, I. Enternasyonal üyesi idi. Delegelerin 31’i Blanqui taraftarı idi. Delegelerin büyük çoğunluğu kendilerini sosyalist olarak tanımlıyordu, sosyalizmin çeşitli akımlarının içinde yer alan insanlardı. Marx, Komün’ün yapısını şöyle değerlendiriyordu. “Komün üyelerinin çoğu, doğal olarak işçilerden ya da işçi sınıfının ünlü temsilcilerinden oluşuyordu.” (“Fransa’da İç Savaş”, s.62) Komün’ün amacını da şöyle açıklıyordu Marx: “Evet baylar Komün, büyük bir yığının emeğini birkaç kişinin zenginliği durumuna getiren o sınıf mülkiyetini kaldırmak istiyordu. Mülksüzleştiricilerin mülksüzleştirilmesini amaçlıyordu.” (“Fransa’da İç Savaş”, s.66, Sol Yayınları, Üçüncü Baskı, Şubat 2005, Ankara)
Komün aslında işçi ve yoksul emekçi sınıfların ittifakının ifadesi, bu anlamda gerçekten de proletarya diktatörlüğüydü. “O, hakiki bir işçi sınıfı devleti, mülksüzleştiren sınıflara rağmen üretme mücadelesinin ürünü, emeğin ekonomik kurtuluşunun gerçekleşeceği siyasi biçimin nihayet keşfedilişidir” diyor Marx; “Şanlı 18 Mart işçi devrimi, Paris’te egemenliği tartışmasız şekilde ele geçirdi.” Daha sonra Engels, Alman “sosyal demokrat filistenlere” hitaben şöyle diyecekti: “Sosyal demokrat ham kafa son zamanlarda proletarya diktatörlüğü sözünün edildiğini duyunca hidayete erdirici bir korkuya kapıldı. Eh peki, bu diktatörlüğün neye benzediğini görmek ister misiniz baylar? Paris Komününe bakın. Paris Komünü, proletarya diktatörlüğüydü.” (“Fransa’da İç Savaş”, Engels’in kitaba giriş yazısı, s.21, Sol Yayınları, Üçüncü Baskı, Şubat 2005, Ankara)
Paris Komünü, 72 gün gibi kısa bir süre ayakta kalmasına rağmen, dünya işçi sınıfının ilk gerçek devrimci başarısıydı. Komün, kapitalist sistemde açılan ilk çentikti. 46 yıl sonra Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, Paris Komünü’nün arkasını getirerek, dünya kapitalizminin surlarında geniş, onarılmaz bir yarık açtı. Lenin, tüm hatalarıyla birlikte Komün’ün “on dokuzuncu yüzyılın büyük işçi hareketinin en büyük örneği” olduğunu belirtiyordu.
Dünya işçi sınıfı, Komünarların mücadelesini hep saygıyla anacaktır. Komünarlar, işçi sınıfının yüreğine sonsuza dek kazınmıştır. Tarih, Parisli cellatları utanç direğine çivilemiştir ve onları bu direkten papazların duaları da kurtaracak güçte değildir. 150. yıldönümünde Komünarların anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Onların kavgasını, bugün mücadelemizde yaşatıyoruz, yaşatmaya devam edeceğiz.
19 Aralık 2020