Devrimci hareket tarihinde, hareket içine sızmış ajanlara, bunların yarattığı provokasyonlara karşı mücadelede takınılacak tavır önemli bir sorundur.
Soruna tabii bunda ne var, açığa çıkmış ajanları fizikken yok ederiz şeklinde yaklaşmak en kestirme ve doğru yolmuş gibi görünür. Fakat bu yol, birçok illegal devrimci örgütte ajanlık suçlamalarının kolaylıkla yapılabildiği, örgütten görüş ayrılıkları nedeniyle uzaklaşan insanların da kolaylıkla ajan ilan edilebildiği bilindiğinde devrimci harekete zarar veren bir yoldur. Bu bağlamda, komünist devrimciler, her konuda olduğu gibi, Dünya Komünist Hareketi’nin tecrübelerinden ve derslerinden öğrenmek zorundadır.
Dünya Komünist Hareketi’nin bu konudaki tüm belgeleri, ajan-provokatörlüğe karşı mücadelede ajanı öldürmek vb.den çok, örgütün doğru bir şekilde inşası üzerinde dururlar. Klasikler ve komünist partiler, örgütlere ajanların sızmasını bütünüyle engelleme üzerine hesapların yapılmamasını ortaya koymaktadırlar. Onlar, bu bağlamda öncelikle ajanların ortadan kaldırılmasını tartışmak yerine, örgüt yapısının doğru olarak inşasını tartışıyorlar. İlkeyi bunun üzerine oturtuyorlar. Onlar, yanlış bir örgütlenmenin nasıl sonuçlara yol açtığını tartışıyorlar. Ajan ve provokatörlere karşı mücadeleyi genel devrim mücadelesine bağlı, onun bir parçası olarak ele alıyorlar.
DÜNYA KOMÜNİST HAREKETİ’NİN ÇIKARDIĞI KİMİ DERSLER
“Gizli polisin yöntemleri son derece çeşitli, olanakları ise sayısızdır. Ama buna rağmen, provokasyona karşı mücadele üstesinden gelinemez zorluklar göstermez.
Burada salt şu ya da bu ajan-provokatörün ortaya çıkarılmasının söz konusu olmadığına dikkati çekmek gerekir. Elbette ki bunun büyük bir önemi vardır, ama buna rağmen esas sorun bu değildir. Nasıl ki siyasi polis için önemli olan, yalnızca şu ya da bu devrimciyi tutuklamak değil de, tüm partiyi parçalamak ve eylemini felce uğratmaksa, komünist parti için de, yalnızca tek tek provokatörlerin ortaya çıkarılması, bir sistem olarak provokasyona karşı mücadeleden, işçi sınıfının devrimci mücadelesini yok etmek için kullanılan bu aracı burjuvazinin elinden almak için mücadeleden daha önemli değildir.
Böylece, provokasyona karşı mücadele yalnızca kapitalizmin devrilmesi için genel devrimci mücadelenin bir parçası olarak doğru bir şekilde örgütlenebilir. Ve de tersine: İşçi sınıfının parçalanmasının, burjuvazinin egemenliğinin aracı olarak provokasyona karşı uzlaşmaz mücadele onun parçalarından biri değilse, yalnız sözde değil, aynı zamanda eylemde de kapitalizme karşı yürütülen gerçek bir devrimci sınıf mücadelesi söz konusu olamaz.
Bu ama provokasyona karşı mücadeleyi bir kereye mahsus olmak üzere sürdürülmesiyle iç rahatlığına ulaşabilecek bir kampanya olarak görmenin temelden yanlış olduğu anlamına gelir. Partilerin önünde duran ama yeterli dikkat göstermedikleri görev, provokasyona karşı kampanya değil, tersine sistemli, çetin, günbegün kitle mücadelesidir.
Her partili yoldaş, her işçi, devrimci ordunun her basit savaşçısı bu görevin muazzam önemi üzerine açıklığa kavuşturulmalıdır. En geniş kitlelerin dikkatini provokasyon sorunlarına çekmek, onların bu alandaki uyanıklıklarını ve dikkatlerini büyük ölçüde yükseltmek, onların tüm devrimci enerjilerini hâkim sınıfların provokatif eylemlerinin tüm görünümlerine karşı seferber etmek; işte komünist partilerinin yükümlülüğü budur.
Provokasyona karşı mücadele, her şeyden önce parti içinde gizlilik için mücadele etmektir. Bu alandaki ihmalkârlığa kararlı bir şekilde son verilmelidir. Gizlilik kurallarına uymayan, dikkatsizliğiyle tüm örgütü tehlikeye düşüren, devrimci değildir.
Böylesi kuralları basitçe ezberlemekle olmaz. Elbette ki kuşaklar boyu devrimcilerin bize bu alanda bıraktıkları deneyimleri dikkatle incelemek gerekir. Ama bu yetmez. Ara verilmeden devrimci çalışmanın günlük pratiğinden gizlilik öğrenilmelidir. Burada karşılıklı sıkı denetim gerekir. Küçük burjuva duygusallığa parti yaşantısında yer yoktur: Devrimci partide güven, yalnızca ve yalnızca örgütlü denetime dayanır.
Gizliliğin temel kurallarının zedelenmesi, aynen partinin siyasi çizgisinden sapma gibi cezalandırılmalıdır. Ancak bu şekilde, gizlilik en yüksek noktaya ulaştırılabilir.
Gevezeliğe karşı amansız savaş! Hem sözde legal, hem de illegal partilerin tüm üyeleri gevezeliğin devrimci dava açısından her an ihanete dönüşebilecek olan, doğrudan ve en kötü tahribat çalışmasıyla eş anlamlı olduğu konusunda açık olmalıdır. İflah olmaz gevezelere devrimci partide yer yoktur.
Provokasyona karşı başarılı mücadelenin temel ön koşulu, örgütün doğru bir şekilde inşa edilmesi, yasal ve yasadışı çalışma arasındaki doğru bağlantıdır. Bu, yasadışı partiler için özel bir öneme sahiptir. Yasadışı örgütün amaca uygun inşası, parti çalışmasının tek tek işlevlerinin akılcı dağılımı ve bağlantısı, hafiyelerin çalışmasını önemli ölçüde zorlaştırır. Lenin, “Sol Radikalizm”- Bir Çocukluk Hastalığı’nda, provokatör Malinovski ile ilgili bölümde yasal ve yasadışı çalışma arasındaki bağın son derece büyük önemini vurgular. Şöyle der orada:
“en değerli ve davaya en bağlı yoldaşlarımızdan onlarca ve yüzlercesini yakalattı, zindana attırarak içlerinden birçoğunun ölümünü hızlandırdı. Onun daha da büyük zarar verememesinin nedeni, bizde legal çalışmayla illegal çalışma arasında doğru bir ilişkinin varlığıydı. Güvenimizi kazanmak için, Parti Merkez Komitesi üyesi ve Duma temsilcisi olarak Malinovski, Çarlık yönetimi altında da Menşeviklerin oportünizmine karşı mücadele etmeyi ve Bolşevizm’in ilkelerini uygun örtülü biçimlerde propaganda etmeyi bilen legal günlük gazeteler çıkarma konusunda bize yardım etmek zorunda kaldı. Malinovski bir eliyle düzinelerce en iyi Bolşevik’i sürgüne ve ölüme gönderirken, öteki eliyle de legal basın aracılığıyla on binlerce ve yüz binlerce yeni Bolşevik’in eğitilmesine yardımcı olmak zorundaydı.” (“Seçme Eserler”, Lenin, s.101, cilt x, İnter Yayınları, Haziran 1997, İstanbul)
Tanınan provakatörlere karşı mücadeleye gelince, bununla ilgili her hâlükârda şu söylenmelidir: Her ajan-provokatörün ortaya çıkarılması olayı, geniş kamuoyuna getirilmelidir. Nispeten yasal bir komünist partisinde geçen aşağıdaki gibi bir olaya kesinlikle izin verilmemelidir: Bu partinin bir örgütünde bir hafiye ortaya çıkarıldı ve partiden uzaklaştırıldı, ama kamuoyunun bundan haberdar edilmesi ihmal edildi. Ortaya çıkarılan hafiye, başka bir parti örgütüne sızdı ve tesadüfen bu şehre gelen bir yoldaş tarafından tanınıncaya kadar çalışmasını sessizce yürüttü. Ancak bundan sonra yoldaşa, bu hafiyelik olayı parti kamuoyuna açıklanmış olsaydı, bunun zarar veremeyeceği düşüncesi geldi.
Ortaya çıkarılan hafiyelerin kamuoyu önünde teşhir edilmediği böylesi bir “mücadele”nin gerçekte bir mücadele değil, hafiyeliğin gizli tutulması olduğu açık olması gerekir. Ancak ortaya çıkarılan her provokasyon olayı konusunda en geniş neşriyat ve bundan salt kendi partisini değil, tüm Komünist Enternasyonal’i haberdar etmekle, bir yandan düşman ajanlarının suçlarını gerçekten kanıtlamak ve diğer yandan partilere bu alandaki genel deneyimleri değerlendirme olanağı vermek mümkündür.
Bütün partilerin ajan-provokatörlüğe karşı mücadeleyi tüm ciddiyetiyle ele almalarının zamanı gelmiştir. Burjuvazinin devrimci hareketi kanda boğmak, devrimci sınıfın öncüsünün elinden önderlerini almak için en umutsuzca çabalara giriştiği, kapitalist ülkelerde yüzlerce, binlerce devrimcinin sosyalizm için canlarını verdikleri bu gün, provokasyona karşı vurdum duymazlık doğrudan doğruya cinayettir. Katledilen on binlerce Çin’li devrimciyi, faşist Polonya zindanlarında öldüresiye işkence edilen ya da darağaçlarına çekilen yüzlerce işçiyi ve köylüyü, Balkan ülkelerindeki siyasi polisin yüzlerce, binlerce kurbanını düşünmek, provokasyona karşı mücadelenin devrimci hareketin şu anki yakıcı bir sorunu olduğunu göz önüne getirmeye yeter.
Burjuvazinin bütün bu zalimlikleri, onu kaçınılmaz çöküşünden kurtaramayacaktır. Kapitalizmin azalan gücünü yeniden canlandırabilecek bir “mucize” yoktur.
Ama biz provokasyona karşı yorulmaz, çetin mücadele sorununu tüm boyutlarıyla ortaya koyar ve bunu emekçi kitlelerin kapitalizmin yıkılması için verdikleri tüm devrimci sınıf mücadelesine organik olarak bağlayabilirsek, burjuvazinin sınıf egemenliğinin çöküşünün tarihi saatini hızla yakınlaştırabiliriz.” (“3. Enternasyonal’de Örgütlenme Sorunu”, s.125-128, Dönüşüm Yayınları, Nisan 1991, İstanbul)
ÖNEMLİ DERSLER VE ÜLKELERİMİZ DEVRİMCİ HAREKETİNDE DURUM
Komintern’in ajan-provokatörlere karşı mücadeleden çıkardığı en önemli derslerden biri, sağlam bir illegal örgütlenme gerekliliğiyle ilgilidir. Komintern haklı olarak, “provokasyona karşı mücadele, her şeyden önce parti içinde gizlilik için mücadele etmektir” diyor. Sağlam bir illegal örgütte bir ajanın verebileceği zarar, onun örgütlü olduğu alanla sınırlı kalır.
Komintern, “gevezeliğe karşı savaş” , “legalle illegalin bağının doğru kurulması”nın provokasyona karşı savaşımın kuralları olarak getiriyor. Gerçekten de eğer gevezelik engellense, herkes ancak kendi işi için mutlak gerekli bilgi dışında örgütsel bilgi edinemezse, bir ajanın örgüte verebileceği zarar iyice sınırlanır. Bir bilgi ortaya çıktığında, bunun nereden çıktığı kolaylıkla bulunup ispatlanabilir. Legalle illegalin bağı doğru kurulsa, bir ajanın örgüte verebileceği zarar azalır vb.
İşte bütün bu noktalarda, Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci hareketinde büyük hastalıklar var.
Oportünist örgütler illegal örgütlenmeyi de bilmiyorlar. Örgütlerinin adı illegal ama örgüt esasta illegal değil. Bir ajan, bir örgüte sızdığında geniş bilgiler edinme imkânlarına sahip olabiliyor. Örgüt, ajanın varlığını tespit ettiğinde çalışmalarını en az zararla yürütebilme manevra ve yeteneğinde değil. Hatta ajan olarak tespit ettiği unsurları gerektiğinde kullanabilme, onları yanıltabilme durumunda bir örgütlenme mekanizmasına sahip değil. Ajanın tespitinden itibaren örgütün durumunu en az zararla kurtarabilecek düzenlemeyi yapmanın imkânı ortadan kalkmıştır.
Kısacası, var olan örgütlenme ajan tarafından büyük çapta bilinmektedir ve bu durumu kurtarmanın imkânı yoktur. Çünkü örgütlenmenin kendisi sakattır. Durum bu olunca, saflar, ajanın ortadan kaldırılmasıyla “temizleniyor”! Böyle yaklaşmak saçmalıktır. Bir ajan eğer gerçekten geniş bilgilere sahipse, bu bilgileri kendisine saklamak için ajanlık yapmaz. Bunları tüm detaylarıyla faşist devlete verir. Bu demektir ki, örgüt içindeki ajan kadar, onu kullanan polis örgütü de, örgüt hakkında bilgiye sahiptir. Bu durumda ajanı ortadan kaldırmakla örgüte yönelik tehlikeler ortadan kaldırılamaz.
Ajanlara karşı mücadelede, onların öldürülmesi esas yöntem değildir, olamaz. Açığa çıkmış/çıkarılmış bir ajanın burjuvaziye hizmet (ajanlık yoluyla) imkânı ortadan kalkmış demektir.
Bu noktadan itibaren öldürme, kendini korumanın bir aracı, verilebilecek zararı aza indirmenin bir aracı vb. değil; yalnızca bir cezalandırma aracıdır. Kuşkusuz, böyle bir cezalandırma da ilke olarak reddedilmez. Karşı olduğumuz bu değil. Ajanlara karşı mücadelede, öldürmenin esas yöntemmiş gibi görülüp gösterilmesi, öyle uygulanmasıdır.
Bu tavır, ajanlık suçlamalarının çok kolaylıkla yapılabildiği ve bunun için ispat/delil istenmediği ve bu suçlamaların bir dizi hâlde siyasi hasımları karalamak için uluorta yapıldığı ortamla birleştirildiğinde, ortaya gayet sağlıksız bir durum çıkmaktadır.
Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci hareketi içinde “ajanların” varlığına ve bunların temizlenmesine ilişkin haberlere geçmişten beri çokça rastlıyoruz. Hatta devrimci örgütlerin içinde ajanların cirit attığı yaygaralarının bilinçli olarak ortaya atılıp, pompalandığı dönemler de oldu…
Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci hareketi içinde bu konuda genel tavır “ajan” ilan ettiklerini öldürmek, öldürdükten sonra, “Ajandı, temizledik, yaşasın örgütümüz” ajitasyonu yapmaktır!
Kuşku duyulan insanlar hakkında ciddi araştırma yapmak, “ajan” damgasının ancak sağlam belge ve bilgiler temelinde basılması, tespit edilen ajanın kitleler içinde teşhir edilmesi, kitlelere dayanarak mücadele yürütülmesi ne yazık ki kural dışı. Devrimci kamuoyu, ajan olarak belirlenenlerin “ajan”lığını bu unsurların öldürülmelerinden sonra duyuyor.
“Ajan”ın gerçekten ajan olup olmadığı konusunda da ikna edici bilgiler kamuoyuna yansıtılmamakta, kitlelerin eğitiminde kullanılmamaktadır. Hatta kendi örgüt tabanını bile gelişmeler konusunda aydınlatmak yerine, örgüt direktiflerine uyarak, gelişmelerin olduğu gibi kabullenilmesini dayatmaktadır. Ajan ve provokatörlere ilişkin devrimci basın, yayın organlarında çıkan haberler, genellikle sonuç bildiren haberleri aşmamaktadır. Kural olan budur!
Uygulamalar göstermiştir ki, ikna edici bilgiler verilmeden yapılan bu türden “temizlemeler”, kitlelere güven vermekten uzaktır. “Ajandı” şeklindeki her açıklamanın doğru çıkmadığı da bilinmektedir.
Bir devrimci örgütte bir kişinin ajan olduğunu söyleyebilmek için, kesin olarak sağlam delillere sahip olmak gerekir. Eğer ajan suçlamasını gerçekten delillere dayalı olarak ispatlayacak durumda değilsek, o zaman bir kişiyi ajan ilan etmek kesinlikle yanlıştır. Hele “ajan” ilan edilenin öldürülmesi, bu tespitin sonucu olarak gündeme gelen esas yöntem olduğunda, bu büsbütün kötüdür. Kesin delillere dayanmadan ajan ilanı normal kabul edildiğinde sonuç korkunç olur. Böyle bir durumda, devrimci örgüt içinde hâkim olanlar, kendilerine karşı her türlü muhalefeti “ajanlık”la suçlayıp tasfiye edebilirler.
Ajan belirlemesinin kolay yapılabilecek bir şey olmadığı, bu belirlemede kuşkuya yer bırakmayacak berraklığa sahip olunmanın zorunlu olduğu, herkes tarafından açık olmalıdır. Böyle kavranmadığında, bu belirlemenin örgüt içinde ideolojik mücadelenin bastırılması, muhalif seslerin susturulmasında bir silah olarak kullanılıp kullanılmadığından emin olunamaz.
Şimdi iyi çalışan, iyi eğitilmiş bir ajanın, ajanlığının ispatının çok zor olduğu, o yüzden delil, ispat istemenin yanlış olduğu söylenebilir. Bu noktada Dünya Komünist Hareketi’nin tarihinden şunlar öğrenilebilir:
–Önce, bir komünist örgüt içinde ajanlık yapan bir burjuva, ikili bir hayat yaşama durumundadır ve süreç içinde açık vermesi hemen hemen kaçınılmazdır. Doğru bir denetimle delil, ispat bulunabilir. Bu mümkün değil demek, işin kolayına kaçmaktır.
–İkinci olarak, eğer gerçekten ciddi kuşkular varsa ve fakat ispatlama durumu yoksa böyle bir hâlde de söz konusu kişiyle, ona ajan denmeden de –ona haksızlık etme pahasına– örgütü korumak için örgütsel ilişki kesilebilir.
Bugün öyle bir ortamda yaşıyoruz ki, herhangi bir örgüt, bir kişi hakkında ajandır dediğinde, söz konusu kişinin ajan olup olmadığı kuşkulu oluyor. Bu muğlaklık ortadan kaldırılmadıkça, kimin kimi temizlediği konusunda kuşkular dolaşacaktır ortada. Böyle durumlarda da doğru tavırlar takınmak zordur. Hiç kimsenin komünist ve devrimci hareketi “acaba”larla baş başa bırakmaya hakkı yoktur!
2 Ekim 2020