“BTC ile kolayca al, sat”… Bu vb. reklamlar yazılı ve görsel yayın organlarında son birkaç yıldır kulakları çınlatıyor. Reklamlarda geniş kamuoyunun tanıdığı yüzler kullanılarak dikkatler buraya çekiliyor. Reklamlara bakılırsa almak, satmak o denli kolay ki, “maç uzatmaya gittiğinde” ya da “havuz başında” bu işlemler yapılabiliyor. Tabii kolay yoldan para kazanma umudu pompalanıyor aynı zamanda; yoksa niye alınıp satılsın. Yayın organlarında dünya çapında ve ülkelerimizde Bitcoin ile zenginleşen insanların listesine yer veriliyor.
Özellikle ekonomi programlarının revaçta olduğu kanallarda sürekli olarak ekranda geçen alt yazılarda Bitcoin, Ripple, Ethereum vb. sanal paraların anlık değeri veriliyor.
Yayın organlarında sürekli “Bitcoin zirveden sert düştü”, “yüzde 20 değer kaybetti” ya da değeri bilmem kaç kat arttı gibi haberler duyuyoruz. Elon Musk alım yapınca bu birkaç milyar dolarlık oluyor ve Bitcoin zirve yapıyor, satınca da dibe vuruyor.
Bu arada haber kanallarında sıklıkla, sahte coinlerle (Coin: İngilizceden alınmış, genel olarak madeni para anlamına gelen sözcük. Önüne genellikle birkaç harf eklenerek bir kripto para izlenimi veriliyor) para çarpma olaylarını duymaya başladık. Bunlar da tam kapitalizme özgü olaylar!
Nedir bu sanal para, bitcoin ve benzerleri?
Para denince akla, kapitalizmde “değerlerin ölçütü, dolaşım aracı, birikim aracı, ödeme aracı ve dünya parası olarak işlev” (“Politik Ekonomi Ders Kitabı cilt I”, s.106, İnter Yayınları, Ocak 1992, İstanbul) gören ve kendi de meta olan bir şey gelir. Yeryüzünde ürün çeşitliliği artıp da ürünlerin mübadelesi yoluyla ticaretin artık olanaksız duruma geldiği koşullarda, önceleri doğada bulunan herhangi bir maddenin değişim aracı olarak kullanılmasına başlandı. Bu en başlarda midye, istiridye gibi deniz kabukları iken, daha sonra altın, gümüş gibi değerli metaller olmaya başladı. Kâğıt paranın dolaşıma sokulması ise ancak birkaç yüzyıllık geçmişe sahiptir.
Bunlar ama gerçek olarak, nakit olarak elden ele dolaşan paralardı. Gelişme içinde ve günümüzde gelinen noktada bu tip paraya “itibari para” vb. adlar verilmeye başlandı. Çünkü artık sanal denilen para birimleri üretilmiş ve dolaşıma çıkmaya –ki bu dolaşım biçimi alışıldık paradan epey farklıdır– başlamıştı.
Paranın, zenginleşmeyi sağlayacak şekilde birikim aracı olabilmesi için, onun kendini çoğaltabilen mekanizmalara gereksinim olduğu açıktır. Kapitalist sistemde bu, esas olarak artı-değere el koymak biçiminde gerçekleşir. Bunun yanında güçlü olanın güçsüzün malına, mülküne el koyması, gasp etmesi gibi mekanizmalar da sürüp gitmektedir. Kapitalizmin tekelci aşaması / emperyalizm dönemi ise bunların yanında yeni olgular ortaya çıkarttı. Bunlardan biri, giderek artan biçimde muazzam bir para sermayeye sahip bir “rantiye tabakası”nın oluşmasıdır. Para sermayenin önemli bir kesimi, paranın üretim dışında “işletilmesi”, paradan para kazanılması yoluyla, paradan “rant” elde edilerek çoğaltılır. Yüzyıl kadar önce burjuvazinin gitgide artan ölçüde “kupon kırpmakla” yaşadığından söz ediliyordu. Lenin o dönem yaptığı çözümlemelerde, en gelişmiş emperyalist ülkelerde, asalak sermayenin boyutlarının nasıl büyümekte olduğunu, bu sermayenin boyutlarının ülke Gayrisafi Millî Hasıla (GSMH)’sı, ihracatı vb.’ne oranının ne yöne gittiğini göstererek yapıyordu. Asalak sermaye oransal olarak artıyordu ama hâlâ reel ekonominin relatif küçük bir yüzdesi civarındaydı. O dönemle kıyaslandığında iş, günümüzde devasa boyutlara ulaştı. Asalaklığın, çürümüşlüğün boyutları muazzam büyüdü. Günümüzde yerküredeki tüm ülkelerin GSMH’sı 85 trilyon dolar civarında iken, dolaşımda olan para –geniş anlamıyla– 1,2 katrilyon dolar civarındadır. Yani tüm yerkürede bir yıl içinde üretilen tüm değerlerin, mal ve hizmetlerin 14 katı!
Hemen tüm ulusal sınırların, sermayenin küresel çapta yayılabilmesi önünde önemli ölçüde engel olmaktan çıkmış olduğu günümüzde, muazzam ölçüdeki para sermaye kendine üretim alanı dışında da kârlı “yatırım” alanları aramaktadır.
Paranın bizzat kendisi, bir meta biçiminde kazanç kaynağı olarak işlev görür durumdadır. Paradan para kazanmanın bir yolu kur oyunlarıdır. Farklı para birimleri arasındaki kur oyunlarıyla ve değişik para birimleri üzerindeki arz ve talep oynaklığı ile yürütülüyor bu iş. Yazılı ve görsel yayın organlarında çeşitli para birimleri arasındaki parite değişikliği an be an yayınlanıyor ve para sermaye sahiplerince izleniyor. “Yatırımlar”, diğerleri karşısında değer kazanacağı öngörülen para birimine kayıyor ve bu devinim, yatırım yapılan para biriminin değerinin daha hızlı ve daha fazla artmasını beraberinde getiriyor. Başlangıçtaki para birimine ise, uygun görülen bir kâr oranı yakalanınca geri dönülüyor. Para bu yolla çoğaltılıyor.
Para birimlerinin birbirleri karşısındaki değerleri üzerinde, söz konusu para biriminin üreticisi ve yönlendiricisi olan merkez bankalarının (ya da o işlevi gören bankaların) izlediği politikaların belirleyici rolü olsa da para sermayenin tercihleri de önemli bir faktördür. Para-sermayeyi bu alanda öne çıkarışımızın nedeni sanal paraların da son yıllarda aynı biçimde işin içine girmiş olmasıdır.
Sanal para birimlerinin adına lâyık olabilmesi için, onun sadece bir spekülasyon aracı olarak kalmaması ve paranın temel işlevlerini de yerine getirebilir olması gerektiği açıktır.
Somut konuya girmeden belirtmemiz gereken bir şey var: Konu aslında, finansal teknoloji alanında gelinen son noktayı ilgilendirdiği için, bilişim teknolojisi ve muhasebe alanında derin bilgisi olmayanlar için son derece karmaşıktır. Bu nedenle biz işin bu yönüne derinlemesine girmeden, konuyu daha anlaşılır duruma getirmek amacıyla, temel kavramları açıklayarak, nedenler ve sonuçlar üzerinde duracağız. (Meraklısı için internet sitelerinde konuyla ilgili bolca veri, bilgi bulunuyor.)
Bilişim teknolojisi ve sanal / dijital ve kripto para
Bilişim teknolojisindeki gelişme ve bu gelişmenin finans dünyasına yansıması ile finansal sistem değişmeye başlamıştır. Nakit / itibari olan paranın dışında kalan diğer para türleri konusundaki gelişme için, birbirini izler biçimde şöyle bir sıralama yapılabilir; elektronik para, dijital para, sanal para, kripto (şifreli/şifrelenmiş) para.
Dijital para türüne gelene kadarki ödeme araçlarındaki gelişme şöyle özetlenebilir:
Ödeme işlemleri genel olarak nakit kullanımı gerektiren ve gerektirmeyen işlemler olarak ikiye ayrılıyor. Nakit ödeme madeni ve kâğıt para kullanılarak yapılan işlemlerdir. Nakit gerektirmeyen işlemler de kâğıt tabanlı (çek, senet vb. kıymetli evrak) ve elektronik ödeme işlemleri olarak ayrılıyor. Elektronik ödeme işlemlerinde kullanılan ödeme araçları ise elektronik fon transferleri (EFT), kredi ve banka kartları, içeriğine para yüklediğimiz tüm kartlar ve elektronik paradan oluşmaktadır. Elektronik paranın yazılım tabanlı olanı dijital paraya gidişin yolunu açmış gibi duruyor. Yazılım tabanlı elektronik parada, bu parayı oluşturan ihraççı kuruluşlar (merkez bankaları, bankalar, elektronik para kuruluşları) bulunuyor. Elektronik para kuruluşlarından elektronik cüzdan edinilerek para karşılığında fon alınıyor ve bunlar internet üzerinden yapılan elektronik ticaret işlemlerinde ödeme aracı olarak kullanılabiliyor.
Dijital para, elektronik ortamda saklanan ve transfer edilebilen paradır. Herhangi bir hesapta bulunan kâğıt parayı temsil eder. 2018 itibariyle dünyadaki paranın yüzde 92’si dijitaldir. Yani dünyada gerçek paradan çok daha büyük miktarda sanal para vardır. Özel bankalarca sanal olarak oluşturulmuş sayılardır bunlar ve sadece internet üzerinde görünür. Burada söz konusu olanın merkezi sanal para olduğunu belirtelim.
İhraç edilen elektronik paranın arkasında yüzde yüz merkez bankasının durması durumunda “merkez bankası parası karşılığında ihraç edilen elektronik para” söz konusu oluyor; buna “merkezi elektronik para” da deniyor.
Ardında merkez bankasının durmadığı durumda “merkezi olmayan elektronik para”dan söz ediliyor.
Bu durumda arkasında dayanak olarak herhangi bir para, varlık ya da merkez bankası gibi bir otorite bulunmayan ve ilgili bir kuruluş tarafından bağımsız olarak ihraç edilen elektronik para söz konusudur. Sanal para bu son özelliklere sahip para birimidir. Son dönemde birçok devlet merkez bankası da gelişmeler sonucu meydanı boş bırakmamak için kendi sanal paralarını üretmeye başlamışlardır.
Kripto paranın ise, merkez bankaları tarafından üretilen sanal paralardan ayrılan farklı yanları bulunuyor. Kripto para, merkezi olmayan ve kriptolanmış bir sistemle üretilen sanal paradır. Kriptoloji, harf ve rakamlardan oluşan verilerin özel bir sistem sayesinde şifrelenmesi, güvenli bir ortam aracılığıyla alıcıya gönderilmesi ve bu şifreleme sisteminin çözülerek verilerin ortaya çıkması olarak özetlenebilir. Kripto paralar, şifrelenmiş, dijital bilgi olarak var olan bir tür para biçimidir. Herhangi bir bankadan bağımsız olarak çalışan bir kripto para birimi, varlıklar arasında sermaye yaratmayı ve aktarmayı düzenlemek için gelişmiş matematik kullanır. Bir kripto para birimi, bir değişim ortamı olarak veya bir kayıt tutma yöntemi olarak çalışmak üzere tasarlanmış dijital formda bir simgedir. Ağındaki işlemleri güvence altına almak, doğrulamak için kriptografik algoritmalar kullanır. Adını sıklıkla duyduğumuz Bitcoin (BTC) böyle bir paradır.
Elektronik para (e-para) ile kripto para arasındaki farklar şöyledir: E-para, itibari paranın elektronik temsilidir, dolayısıyla ardında merkez bankası ve bankalar gibi otoriteler durmaktadır. Kripto paranın ardında bu otoritelerin yükümlülüğü bulunmamakta, bağımsız kuruluşlar tarafından ihraç edilmektedir. İkinci olarak transfer edilişlerinde fark bulunmaktadır. “E-para, işlemlerin takasını ve mutabakatını gerçekleştiren merkezi bir altyapıda takas edilmektedir. SPB’lerin getirdiği temel yenilik, taraflar arası güvenin ve aracıların yokluğunda elektronik değerlerin eşler arası transfer edilmesini mümkün kılan DDK teknolojisini kullanmalarıdır” ([1]) (DDK: Dağıtık Defter-i Kebir. Aşağıda üzerinde duracağız. SPB: Sanal Para Birimi. Ancak burada kripto para kavramı kullanılması daha uygun düşerdi). Üçüncü farklılık ise işletim şemalarındaki yapısal unsurlardan kaynaklanmaktadır.
Avrupa Merkez Bankası (ECB)’nın Ekim 2012 tarihli raporunda kripto para tanımı şöyle yapılmıştır: “Genellikle geliştiricileri tarafından ihraç ve kontrol edilen, belli bir sanal ortamın üyeleri tarafından kabul edilen ve kullanılan, kanunlarla düzenlenmemiş dijital bir para çeşidi”. 2015 tarihli raporunda ise ECB, tanımı; “herhangi bir merkez bankası, kredi kuruluşu ya da e-para kuruluşu tarafından ihraç edilmemiş ve bazı durumlarda paraya alternatif olarak kullanılabilen varlığın sanal temsili” (tcmb.gov.tr, SANAL PARA BİRİMLERİ, Betül Üzer) biçiminde güncellemiştir. İki rapor arasındaki sürede, bazı ülkelerin konuyla ilgili belli yasal düzenlemeler getirmesi gibi yaşanan gelişmeler bu tanım değişikliğine neden olmuştur.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 30 Nisan 2021 tarihinde yürürlüğe giren yönetmeliğine göre kripto varlık ise şu şekilde tanımlandı: “Dağıtık defter teknolojisi veya benzer bir teknoloji kullanılarak sanal olarak oluşturulup dijital ağlar üzerinden dağıtımı yapılan, ancak itibari para, kaydî para, elektronik para, ödeme aracı, menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası aracı olarak nitelendirilmeyen gayri maddi varlıkları ifade eder.” (Agy)
Son yıllarda bazı devletler (Çin, Nijerya), merkez bankaları aracılığı ile kendi sanal / dijital paralarını çıkardı ve diğer bir dizi devletin çıkarma yönünde çalışmaları devam ediyor. KK-T’de yetkili makamlar, TCMB ile Aselsan, Tübitak-Bilgem ve Havelsan’ın ortak çalışarak hazırladığı dijital paranın 2022’nin ilk çeyreğinde piyasaya sürüleceğini açıkladı.
Bu gelişme, ayrı devletler tarafından üretilen sanal / dijital paraların, dünya çapında kullanımı konusunda aralarındaki uyumun nasıl sağlanacağı konusunda, çözüm bekleyen, sorunsalını ortaya çıkardı.
Sanal / dijital ve kripto para hangi koşullarda ve hangi gereksinime bağlı olarak ortaya çıktı?
Yarar ve riskler…
Sanal parayı olanaklı kılan, bilişim teknolojisindeki gelişmenin vardığı boyutlardır. Bilişim teknolojisindeki gelişmeler nasıl ki “4. sanayi devrimi” olarak da adlandırılan gelişmeyi olanaklı kılmışsa, aynı şekilde finans sektöründe de sanal ve kripto paraların üretilmesini ve dolaşımını olanaklı duruma getirmiştir. Kripto paraların teknoloji tabanı da bir ve aynıdır (ileride göreceğimiz blok zincir teknolojisi). Dolayısıyla bu para türünün üretilmesi ve dolaşıma sokulabilmesinin yaygınlaşması, teknolojik yeniliklerin dünyanın geniş alanlarına yansıması, gerekli olan altyapı yatırımlarının yapılmış olmasını, yapılmasını gerektirir.
Finansal teknolojideki gelişmeye paralel olarak süreç içinde bir dizi altyapı teknoloji kuruluşu ortaya çıktı ve işin içine bir ortak olarak girmeye başladı.
Günümüzde bilişim teknolojisindeki ile finans teknolojisindeki gelişmeler ve yenilikler o noktaya gelmiştir ki, bir akıllı telefon bile, para sermaye sahibinin tüm menkul varlığını, dünyanın hemen her yerinde yönetebildiği bir alet durumundadır.
Sanal ve kripto paralar işte bu teknolojik gelişme temelleri üzerinde ortaya çıktı.
Finansal teknoloji projeleri; ödemeler, sigortacılık, planlama, fonlama, blok zincir, yatırım, veri hizmetleri ve güvenlik gibi alanlarda varlık göstermektedir. Finansal teknoloji ekosisteminde, büyük bankalar gibi güçlü finansal kuruluşları ile teknoloji şirketleri ve altyapı hizmeti sunan şirketler aktif rol oynamaktadır.
Sanal paraya giden yolda finans teknolojisindeki gelişmeler bulunuyor, dedik. Görünen o ki, en önemli gelişmelerden biri “Dağıtık Defter-i Kebir Teknolojisi (DDKT)’nin geliştirilmesi olmuştur. DDKT, finans dünyasının internetini yaratma yolunda atılan ilk adım olarak değerlendirilmektedir.
Bazı akademisyenler, sanal para birimlerinin, paranın interneti olarak tanımlanabileceğini söylemektedir. Finansal piyasaların gün geçtikçe daha teknolojik hâle gelmesiyle geçmişte fiziksel bir defter-i kebirde tutulan para mülkiyeti ve hareketlerine ilişkin kayıtlar elektronik ortamda tutulmaya başlanmış ve para artık bankaların hesaplarına elektronik olarak girmeye başlamıştır. Para nakit olarak tutulmaktan çok elektronik ortamda var olduğu için, “kaydi para” olarak adlandırılmakta ve günümüz finans dünyasında daha çok tercih edilmektedir. Böyle bir teknolojinin ve ona bağlı para ve parasal işlem türlerinin ortaya çıkması ve yaygınlık kazanması doğal olarak buna olan talep ile doğru orantılıdır. Bunlar bir işe yaramasa idi, gelişmez, yaygınlaşmaz, güdük ve kadük kalırdı. Tersine bir gelişme olduğuna göre, bu teknolojinin, kullanıcıları açısından getirdiği avantajlar olması gerekir. Nedir bunlar?
Kapitalist pazarın gerek ülke içinde gerekse uluslararası boyutta gelişmesi ve büyümesi, ticaretin, yatırımların artması, ülke içinde ve dışında bölgeler arası para trafiğinin de olağanüstü artışını beraberinde getirdi. Para trafiğindeki artış, ülkelerin GSYH’sindeki artış oranlarının katbekat üstünde oldu. Altyapıdaki yatırımların gelişmesi ile ülkeler birbirine elektronik iletişim ağları ile de bağlandı. Yaklaşık son 30 yıldır para transferleri, EFT (Elektronik Fon Transferi) uygulaması ile ve esas olarak bankalar aracılığı ile gerçekleştirilmektedir. Ancak işlemler, alıcı ve borçlu iki banka arasına muhabir bankaların sokulması, bankaların valör koyması (parayı belli bir süre elinde tutarak bundan kazanç sağlaması) ve örneğin ABD doları cinsinden yapılan transferlerin ABD üzerinden dolaşmak zorunda olması vb. nedenlerle birkaç gün sürmekte ve masraflı olmaktadır.
Yakın dönemde e-ticaretin hızla gelişmesi de para transfer işlemlerinin artışına hız katan bir etken oldu.
Para kullanıcıları –kişiler ve kurumlar– gelinen yerde, hızlı ve masrafsız / daha az masraflı transfer olanaklarına ilgi göstermeye başladı ve bu ilgi giderek arttı.
SPB’lerde yüksek işlem hızı söz konusudur; itibari para, kredi transferleri ya da kredi kartlarıyla yapılan işlemlerle karşılaştırıldığında, SPB işlemlerinin mutabakatı ve onayının çok daha hızlı bir şekilde gerçekleştiği görülmektedir. Bu süreç, merkezi olmayan SPB’ler için bir saatten azdır ve merkezi SPB’ler için ise işlem anlık olarak gerçekleşmektedir. Kullanıcılar elektronik iletişim araçlarıyla internete ulaşarak işlem yapabildiği ve elektronik ortamda SPB cüzdanı saklayabildiği için, SPB ağı küreseldir. Dolayısıyla SPB işlemlerinin onay ve mutabakat süreçlerinin hızı, işlem taraflarının coğrafi konumundan bağımsızdır, zira saniyeler içinde yerkürenin her yerine ulaşıla bilinir. Diğer yandan SPB işlemleri geleneksel ödeme sistemlerinde gerçekleşen ödemelerden farklı olarak 7/24 zaman diliminde, kesintisiz gerçekleşmektedir. Bu da yerküredeki zaman farklılıklarından kaynaklanan gecikmeleri önler biçimde işlev görür.
SPB işlemlerini gerçekleştirmek için herhangi bir resmi ödeme aracına, ödeme kanalına ya da hesaba gerek bulunmamaktadır; ödemeler sanal cüzdandan yapılır. SPB işlemleri kredi kartı gibi klasik ödeme yöntemlerinin aksine kişisel ya da özel bilgilerin verilmesini gerektirmemektedir. Bu bağlamda, SPB nakit paraya benzemektedir.
Kullanıcılar sanal cüzdanda SPB sakladığında hesap ücreti ödemek zorunda değildir. Tek bir işlem için masraf genellikle sıfırdır ya da son derece düşüktür. SPB kullanıldığında, diğer para birimlerinin aksine, döviz kuru masrafı gibi bir masraf da bulunmamaktadır. Böylece özellikle para transferi ve havalesi de dâhil olmak üzere sınır ötesi müşteri ödemeleri ve iş yeri ödemelerinde SPB kullanımı çok daha ucuz gerçekleştirilmektedir. SPB kullanımında ortalama işlem masrafı, işlem tutarının %1’inden daha düşük iken, bu oran geleneksel ödeme sistemlerinde %2 ila 4, banka hesabı kullanılmaksızın yapılan para havalesi işlemlerinde ise %7-8’dir.
Kullanıcılar için bu yararlar yanında belli rizikolar da bulunmaktadır. Kapitalist sistem ve devletler de kendileri açısından belli risk tanımlamaları yapmaktadır. Burada söz konusu edilen daha çok, merkezi olmayan kriptolanmış SPB’ler –kripto paralar– olmalıdır. Bizzat devletlerin çıkarıp piyasaya sürecekleri SPB’lerin görece daha güvenli olacakları varsayılabilir.
Şöyle deniyor kripto paralar için:
“Diğer yüksek bilişim teknolojileri ve ağ bağlılığı gerektiren mekanizmalar gibi SPB’ler teknik aksaklıklardan bilgisayar korsanlığına kadar birçok riski, bu riskleri ortadan kaldırma yükümlülüğü olmadan içermektedir. Finansal kuruluşlar ve ödeme sistemleri için geçerli olan risk azaltma yükümlülüğü, SPB’ler için söz konusu değildir. Bu sorunlar veya bilgisayar korsanlığı saldırıları (özel şifreleme anahtarları ya da kullanıcı bilgilerinin kaybı ya da çalınması vs.) bireysel seviyede ya da daha geniş çaplı olabilmektedir. Kayıp SPB’lerin geri ödenmesi bir kenara, şifreleme anahtarlarının kaybı durumunda bile sorunu çözecek bir merkezi organ bulunmamaktadır.” (https://teolupus.com) Sosyal medyada konuyla ilgili olarak, bir kişinin 7.000 civarında Bitcoin’i nasıl kaybettiği vb. haberler yer alıyor; haber gerçekse bir servet yitirilmiş oluyor.
Euronews’in bir haberine göre 2021 yılı ocak ayından kasım ortalarına dek toplam 10,5 milyar dolar değerinde kripto para dolandırıcılığı ve hırsızlık gerçekleşti.
SPB’lerin kullanımının yaygınlaşması ve finansal sektörün diğer bölümleriyle bağlantısının güçlenmesi zaman içerisinde finansal riski artırabilir. Bu durumda SPB kullanıcılarının maruz olduğu riskler sektörün geneline yayılabilir. Şifreleme teknolojisine dayanan birçok sistem gibi, SPB şemaları da şifresel risklere karşı kırılgandır.
Buna karşın, SPB’lere olan tercihin giderek artması ve yeni SBP türlerinin ortaya çıkması, kullanıcıların SPB’leri risklerine rağmen yararlı olarak değerlendirdiklerinin bir göstergesi olabilir.
SPB platformlarının anonim olması SPB’leri “yasa dışı” işler için de kullanmaya uygun kılmıştır. SPB’ler, özellikle anonim yapıları nedeniyle kara para aklama faaliyetlerinde kullanılmaya oldukça uygundur. Ve kapitalist devletler bunu bir risk olarak algılamaktadır. Ancak bu “yasa dışı” denen işler, kara para vs. aslında kapitalist sistemin kopmaz unsurlarıdır. Öyle ki, kapitalist sistemdeki kayıt dışı işlerin %15 düzeyine indirilebilmesi büyük başarı olarak sayılmaktadır. Dünya kapitalist sisteminin, en iyi durumda 1/5’ini oluşturan bir bölümü söz konusudur. Kâğıt üzerinde yasal kabul edilmeyen yollardan elde edilen para, SPB teknolojisi sayesinde gizlenebilir, transfer edilebilir. Burjuvazinin bir bölümü bundan rahatsızlık duyarken, diğerleri bu olanağı kaçırmaz.
SPB’ler, fonların, ambargo veya yaptırım uygulanan ülkelere transferinin gizlenmesinde kullanılabilmektedir. Bu da ambargo / yaptırım uygulama gücünde olan ülke(ler)in hoşlanmadığı bir durum iken, yaptırıma uğrayanlar açısından bir avantaj olabilir.
SPB kullanımının yaygınlaşması, bankaların transfer ücreti olarak elde ettikleri kazancı da azaltacaktır. Bu doğal olarak bankaların istemediği bir durumdur.
Gelecekte herhangi bir SPB’nin ekonomide yaygın olarak kullanılması hâlinde merkez bankaları bazı sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır. Merkez bankalarının para politikalarını uygulama konusundaki etkinliği azalacaktır. Çünkü SPB’ler itibari para birimlerine alternatif olarak kullanılacak ve merkez bankalarının, para ve kredi süreci üzerindeki kontrolleri azalacaktır. Aynı zamanda merkez bankalarının senyoraj gelirlerinde (para basımı tekelini elinde bulunduran merkez bankasının elde ettiği, basım maliyeti ile para üzerinde yazılı değer arasındaki farktan oluşan gelir) düşüş yaşanacaktır.
Bunlara karşın sanal para üreten ve dolaşımını sağlayan unsurlar –yukarıdakiler kadar olmasa da– gelir elde edeceklerdir.
Tüm bunlar yanında aşağıda daha geniş değineceğimiz, sanal paraların spekülasyon aracı olarak işlev görmesi durumu vardır ve bu oldukça yaygındır. Kimileri –genellikle büyük sermaye sahipleri– bu yolla servetlerini büyütürken, kolay para kazanma sevdasıyla bu işe bulaşanların önemli bölümü hüsrana uğramaktadır. Bu son kesim için iş, geçmişte ve günümüzde olduğu gibi, “saadet zinciri”, “Kastelli”, “Çiftlikbank” vb. olaylara dönüşmeye başlamıştır. Bu da işin doğasında bulunmaktadır; kapitalizmde her kesimin birlikte kazandığı nerede görülmüştür ki?
İsmail Ertürk (Manchester Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Çin Bankaları Program Direktörü Prof. Dr) yaptığı açıklamada, kripto paraların daha çok yatırım amaçlı işlev gördüğünü belirtiyor. Ona göre kripto paralar dünyadaki gelir ve varlık dağılımındaki bozulmanın da bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır: “Kripto para için dijital mevduat cüzdanları olanların sayısı ise 100 milyon. Dünyada 500 milyon üzerinde varlığı iyi olan insan (dünyada 533 milyon kişinin 100 bin dolar ve 1 milyon dolar arasında varlığı olduğunu söylüyor) faiz oranları çok düşük olduğu için parasını bankalarda tutmak istemiyor. ‘Paramı nereye yatıracağım’ diye düşündüklerinde karşılarına, kripto para gibi kazandıran bir alan da çıkıyor. Öte yandan müşteriler bu alanlara yatırım yapınca bankalar da bu alanlarda müşterilerine hizmet vermek istiyor. Ama uzun vadede kalıcılığı ne olacağı ve reel ekonomi ile ilişkileri anlamında soru işaretleri olan bir alan”. (https://www.bloomberght.com) Ertürk; şu anda Bitcoin alım satımının yüzde 63’ünün kurumsal yatırımcılar (“kurumsal yatırımcı” kavramı, işi gücü spekülasyon yolu ile asalakça para kazanmak olan kişi ve kurumların, burjuvazi tarafından kibarca tanımlanmasından başka bir şey değildir) tarafından yapıldığını, Fransa’nın bile kripto paralara yatırım yapacak bir fonun kurulmasına izin verdiğini söylüyor ve uyarıyor: “Bunlar bir gerçeklik ama bir şeyi de unutmamak lazım. Ama spekülatif amaçlı kullanımlara da dikkat etmek gerekiyor. Çünkü alım satımların yüzde 90’ının türev piyasalarda oluştuğuna yönelik veriler var”.
Bitcoin
Ülkelerimizde pazarlayıcı olarak işlev gören Paribu adlı şirket, internet sitesinde şöyle bir tanımlama yapıyor: “Bitcoin (BTC), merkeziyetsiz bir kripto para birimidir. Açık bir koddur; şifreli ve anonim kodlarla tanımlanır”. Açık kod olması, başka bir kaynakta sözü edilen, iki yönlü sanal para birimi şemasına sahip olması ile ilgili gibi duruyor. Bu şemaya göre “kullanıcılar bu tür SPB’leri sahip oldukları itibari para birimi karşılığı belli bir kur üzerinden alıp satabilirler. Bu SPB çeşidi, gerçek dünyayla uyumlu çalışabilme özelliğiyle konvertıbl para birimlerine benzemektedir. Bu tür SPB’ler hem sanal hem de gerçek ürün ve hizmetlerin alımında kullanılabilmektedir. Bitcoin bu SBP çeşidine örnek teşkil etmektedir.” (www.tcmb.gov.tr, Sanal Para Birimleri, Betül Üzer)
İşin başlangıcının, adının takma olduğu, hatta hiç var olmadığı söylenen Satoshi Nakamoto isimli Japon bir programcının 2008 yılının Ekim sonunda yayınladığı, “Bitcoin: Eşten Eşe Elektronik Nakit Ödeme Sistemi” başlıklı “white paper” (tekniğin açıklandığı doküman) olduğu kabul ediliyor. Böyle bir doküman hazırlanabildiğine göre, işin biraz daha öncesi var demektir. Tüm teknolojik gelişmelerde olduğu gibi bu alanda da gelişmenin, daha önce var olan bilgi birikimlerinin üzerine inşa edilmiş olduğu açıktır.
Satoshi Nakamoto isminin etrafında bir dizi rivayet dolanıyor. BTC’nin böyle bir kişi tarafından değil, bu teknolojiyle ilgili uzman bir grup tarafından yaratıldığını söyleyenler de var. Böyle bir kişinin hiç görülmemiş olması ve 2010’lu yılların ortalarında bu işi bırakmış olduğunun açıklanması gibi olgular böyle bir kişinin olmadığı savını güçlendiriyor. Ancak bunun bizim açımızdan bir önemi de yok.
Ocak 2009’da ilk BTC (aşağıda açıklayacağımız blok zincirdeki ilk blok) üretildi ve Şubat 2009’da ise ilk BTC transferi yapıldı. Transferin iki tanıdık kişi arasında yapılması, elektronik ortamda böyle bir sanal paranın üretilebildiği ve transfer edilebildiğini göstermektedir sadece. Bu transfer edilen birimin para olabilmesi için bir değerinin olması gerekir. Ne belirleyecektir bu değeri? Başka metalar ile değişime konu olabilmesi ve üretim maliyeti. Ekim 2009’da bir borsada ilk değeri tespit edildi: 1.309,03 BTC 1 dolardı. Bu çok düşük olan ve laf olsun diye saptanmış bir değer gibi duruyor. Üretim maliyeti bile bu değerin çok üzerinde olması gerekir. BTC ile ilk alışveriş, Mayıs 2010’da bir pizzacının 10.000 BTC karşılığında 2 pizza vermeyi kabul etmesi ile oldu (22 Mayıs, Bitcoin cemaati içinde, “Bitcoin Pizza Günü” olarak kutlanıyor!). Görüldüğü üzere o tarihte değeri oldukça düşüktür. Aynı yılın ağustos ayında, BTC’nin toplam piyasa değeri 1 milyon dolara ulaştı. BTC’nin üç ay içinde, 1 dolar 0,5 BTC’ye karşılık gelir biçimde hızlı yükseldiği görülüyor. Ama bu kalıcı ve sürekli yükselme çizgisinde olan bir iş değil; dolar karşısında 6 cent’lik fiyata kadar düştüğü de oldu. 9 Şubat 2011’de BTC’nin karşılığı ilk kez 1 dolar oldu. Bu aşamadan sonra da aşağı yukarı dalgalanarak yükselmeye devam etti ve günümüzdeki noktaya ulaştı.
2017 tarihli bir yayın içinde yer verilen BTC ile ilgili grafiklerden bir dizi veri elde ediyoruz. (www.tcmb.gov.tr, Sanal Para Birimleri, Betül Üzer)
Piyasada Bitcoin kullanımı, aşağı ve yukarı yönlü zikzaklar çizerek sürekli artmıştır. 2015 yılında dalgalanarak yükseldiğini ve 2016 başında, başlangıçtaki kullanımına göre 35 kat artış gösterdikten sonra hızla düştüğünü, Ekim 2016-Şubat 2017 arası zirve yaparak 55 katına ulaştıktan sonra başlangıçtaki kullanım miktarlarına gerilediğini görüyoruz. Fiyatı da sürekli dalgalanıyor doğal olarak. Bitcoin’in ABD doları cinsinden ortalama fiyatı, Kasım 2013’te 900 doları aştıktan sonra düşmüş, 2015 yılının ekim ayına dek 200-300 dolar seviyelerinde seyrettikten sonra yükselişe geçerek 2017 başında 1200 dolarla yeni bir zirve yaptıktan sonra yine düşüşe geçmiştir. Bu hareketlerin ardında, kapitalist sistemdeki konjonktür ve otoritelerin aldığı kararlar yatmaktadır. Fiyatının artışında rol oynayan faktörler arasında; Avrupa borç krizi (özellikle 2012-2013 yıllarında yaşanan finansal kriz), Bitcoin kullanımının yasal olduğu yönünde yorumlanan açıklamalar, 2013 yılı boyunca Çin’de Bitcoin talebinin artması gösterilebilir. Bitcoin’in yaşadığı en büyük ani fiyat düşüşleri ise, Ekim 2013’te Silk Road adlı uyuşturucu ticareti sitesinin Federal Soruşturma Bürosu tarafından kapatılması, Şubat 2014’te “Mt. Gox” (2010 yılında Japonya’da kurulan ve BTC’nin %70 kadarıyla işlem gören en büyük BTC takas şirketi) takas platformunun kapatılması ve Çin’in Bitcoin kullanımını yasakladığı söylentilerinden kaynaklanmıştır. Ocak 2017’den itibaren Bitcoin ticaret hacminde yaşanan ciddi düşüş ise, Bitcoin ticaret hacminin %90’ını oluşturan Çin Yuan’ından kaynaklanmaktadır. Çin Merkez Bankası’nın, ülkenin en büyük 3 takas platformuna yaptığı denetimler sonucunda, kullanıcıların takas platformlarından borç almak suretiyle Bitcoin satın alabilmelerine olanak veren ticaret biçimine son verilmesi, söz konusu düşüşe neden olmuştur.
Ülkelerimizde BTC pazarlaması yapan şirketlerden biri, internet sitesinde soru ve yanıtla, değerin nasıl oluştuğu konusunda bilgi veriyor: “Bitcoin nasıl değer kazanır? Toplam arzı 21 milyon ile sınırlı olan Bitcoin’in fiyatı sadece arz-talep ilişkisine bağlı olarak oluşur. Yatırımcıların Bitcoin alım-satımlarıyla fiyatlar ve piyasa hacmi kendiliğinden belirlenir.” (https://www.paribu.com) BTC’nin üretim masraflarının olduğunu biliyoruz. Ama değerinin oluşması ile bu maliyetin pek ilişkisi kalmadığı görülüyor. Değer, dendiği gibi arz-talep ilişkisi ile oluşuyor. Buna göre değer kazanması, ona olan talebin, arzından fazla olması sayesinde gerçekleşiyor anlamına geliyor. Burada kuşkusuz, arzın kısıtlı olması da rol oynuyor. Başlangıçta toplam arzın 21 milyon adetle sınırlanacağının açıklanması bu amaca hizmet eder gibi gözüküyor. Bugüne dek BTC üretimi, peyderpey yapılmıştır zaten. Günümüzde üretilip piyasaya arz edilen BTC miktarı 18,9 milyon civarındadır ve üretimin 2140 yılına dek süreceği söylenmiştir. Eğer bir müdahale ile üretilecek toplam miktar arttırılmaz ise ve üretimi aynı hızla sürerse toplam miktarın üretimi birkaç yılda tamamlanmış olması gerekir. Ancak üretimi sistemin yaratıcısı tarafından öyle programlanmıştır ki, üretim (buna “madencilik” deniyor, buna aşağıda bakacağız) hızı gittikçe yavaşlamak durumundadır. Ve teorik olarak 21 milyona çok yakın bir miktar üretilebilecektir.
Günümüzde (Kasım 2021 sonu) 1 birim BTC’nin değeri yaklaşık 55.000 ABD doları civarındadır. 8 Kasım’da bu değer, 67.500 dolar idi. Buna göre, bu yazının hazırlandığı dönemde, 3 hafta içinde %19 değer yitirmiştir BTC. Toplam değeri ise yaklaşık 1,3 trilyon dolar ile 1 trilyon dolar arasında gidip gelmiştir (Piyasadaki toplam kripto paraların değeri ise –aynı biçimde iniş, çıkış göstererek– 2,2 trilyon dolar civarındadır. En büyük pay görüldüğü gibi BTC’nindir).
Bitcoin’in işlem hacminin sürekli artması ve değerinin ABD doları karşısında sergilediği oynaklık (2017 yılında örneğin 800 ile 19.500 dolar arasında oynaklık göstermiştir), finansal piyasalarda dikkat çekmesine yol açmıştır. Bu oynaklık, başka metalarda olduğu gibi, burjuvazi açısından iyi bir spekülatif para kazanma aracı olduğunu ortaya koyuyor. Günümüz itibarıyla birçok SPB çeşidi bulunmakla beraber, Bitcoin en çok bilinen ve en çok kullanılan SPB’dir. BTC ilk SPB örneği olmasının yanında, teknolojik anlamda diğer SPB’ler için de örnek teşkil etmiştir. Bu nedenle SPB’lere ilişkin akademik çalışmalarda, analizlerde ya da ülkeler tarafından atılan hukuki adımlarda genellikle Bitcoin bir çıkış noktası olarak kullanılmaktadır.
Ve diğer bazı SBP’ler
SPB’ler benzer prensiplerle çalışan sistemler olsalar da kendi içlerinde çeşitlilik göstermektedirler. 2017 yılı başlarında piyasada yaklaşık 700 tane SPB çeşidi varken, bugüne kadar piyasaya çıkan SPB türü 6.000’i aşmıştır. Bunların tümü piyasada tutunamamıştır. Bugün bu sayı 1.800 civarındadır.
Bunlar arasında Bitcoin yanında Ripple, Litecoin, Dogecoin, Peercoin, Namecoin, Mastercoin, Auroracoin gibilerinin görece büyük işlem hacmine ve değere sahip olmaları ile öne çıktıkları görülüyor.
SPB’ler arasında, onay mekanizması, kullandıkları algoritma, arz ediliş yöntemi, üretim maliyeti ve güvenlik gibi alanlarda farklılık bulunuyor.
Onay mekanizmasında iş kanıtı ve sahiplik kanıtı sistemi var. “İş kanıtı, üretilmesi hem zaman alıcı hem de masraflı olan ancak sistemin diğer katılımcıları tarafından doğrulanması kolay olan bir dizi veridir.” (https://www.tcmb.gov.tr_Betül Üzer) Bitcoin, Litecoin ve Dogecoin bu sistemi kullanır.
Sahiplik kanıtı sisteminde ise SPB’ler sistem başlarken üretilmekte, katılımcıların cüzdanına yatırımına karşılık düşen miktar yüklenmekte ve işlemlerin onaylanması kullanıcının sistemde sahip olduğu oy oranına göre gerçekleşmektedir. Peercoin bu sistemi kullanır.
Algoritma genel anlamda, belli bir sorunu çözmek için tasarlanan yol demektir. SBP söz konusu olduğunda ise, “veri çıktılarının hangi hızla oluşturulacağının hesaplanması, yeni para birimlerinin ihraç ediliş biçimi gibi matematiksel süreçleri belirleyen kurallar bütünüdür.” (Agy) Bu konuda üç tane algoritma kullanıldığı ve kullandıkları algoritma açısından SBP’lerin gruplaştırılabildiği görülüyor. Her algoritmanın kendine özgü olumlu ve olumsuz yanları bulunuyor. Duruma göre algoritmalarda değişiklikler yapılması ve yeni algoritmaların ortaya çıkması olasıdır.
Bazı SPB’lerde arz miktarı Bitcoin’de olduğu gibi sınırlandırılmıştır. Sınırlama yapmayanlardan Peercoin gibi bazıları enflasyon oranında artışı öngörür. Ripple gibi bazı sistemlerde para birimlerinin tamamı en başta oluşturulur.
“Geleneksel bankacılık sistemi güvenlik seviyesini, işlem taraflarına ilişkin bilgileri gizli tutarak sağlayabilmektedir. Bitcoin sistemi tüm işlemleri ilan etmek prensibi üzerine kurulu olduğundan gizlilik seviyesi düşüktür. Ancak katılımcılar sistemde sahte anonim kimlikleriyle bulunduklarından, bir işlemin kime ait olduğu” (Agy) görülmez. Güvenlik açısından başka bir risk, bilgisayar gücünün çoğunu elinde bulunduran katılımcıların, işlemlere müdahale edebilme (diğer madenciler tarafından başlatılan işlemleri reddetmek, kendi gönderdiği işlemleri geri döndürmek, çifte harcama yapmak, işlemlerin doğrulanmasını engellemek vs. –Bu müdahale %51 saldırısı biçiminde adlandırılıyor– gücüne sahip olduğunun varsayılması biçimindedir. Ancak böyle bir müdahalenin, SPB şemalarında bilgisayar gücünün yarısından daha az bir güçle bile yapılabileceğini söyleyenler de bulunuyor. %11’lik bilgisayar gücüne sahip olma durumunda, ağın sadece küçük bir bölümü kontrol ediliyor olsa da ağda oldukça merkezi bir yerde bulunulduğu söylenmektedir. “SPB şemalarındaki sahtecilik önleme girişimleri henüz tamamıyla olgunluğa erişmemiştir”. (Agy)
Ripple adı verilen sistemin Bitcoin’e göre avantajlı yanları olduğu görülüyor. Ripple de, Bitcoin de olduğu gibi bir madencilik süreci olmadığı için daha az elektrik enerjisi harcanmaktadır. Buna ek olarak Bitcoin teknolojisi kullanan SPB’ler, sistemde yer alan tüm katılımcıların senkronize olarak iletişim hâlinde olmasını gerektirdiği için işlem süreçleri daha yavaş gerçekleşmektedir. Buna alternatif sunan Ripple sistemi ise sistem içinde güvenilir alt ağlar oluşturan bir algoritma tarafından geliştirilmiştir ve onay süreci çok daha hızlıdır. İki SPB arasında defter-i kebir üzerinde yapılan işlemler arasında da fark vardır. Kısaca Ripple, Bitcoin ile kıyaslandığında daha ucuz ve daha hızlı hizmet vermektedir. Finansal kuruluşlar açısından bu, daha düşük masrafla daha hızlı para transferi gerçekleştirilmesi gibi avantajlar sunmaktadır. Bankalar doğrudan birbirleriyle işlem yapabildikleri için, birçok küçük banka araya daha büyük aracı banka koymadan yapılan bu transfer işlemini tercih nedeni olarak görmektedir. Ripple altyapısı, bankaların altyapısı ile uyum içinde çalışabilecek biçimde kurulmuştur. Özellikle döviz havalesi hizmetlerinde öne çıkmış görünse de XRP denen, kendine has bir SPB vardır Ripple’nin. Başlangıçta üretilen XRP miktarı yaklaşık 100 milyar adettir. Bunun ama %40 kadarı kullanıcılara satılmıştır, geri kalanı Ripple’nin elinde bulunmaktadır. XRP’nin bugün (Kasım 2021) itibariyle fiyatı 1 ABD doları civarındadır. Yıl içinde 0,2 ile 1,9 dolar arasında oynaklık göstererek, o da iyi bir spekülasyon aracı olduğunu göstermiştir. En yüksek fiyat düzeyine 3 dolar ile ulaşmış, 2020 yılında aleyhine açılan bir dava sonrası %70 oranında değer yitirmiştir. 2012 yılında piyasaya sürüldükten sonra en düşük değeri 0,0028, en yüksek değeri ise 3,83 dolar olmuştur. Piyasaya çıktığı 2012’de değeri 0,01 dolar olarak saptanmıştı. Yıllar içinde sıklıkla böyle büyük fiyat dalgalanmaları olduğu için piyasada bulunan toplam XRP değeri de değişiyor doğal olarak. Günümüz itibariyle 75 milyar dolarlık bir boyuttan söz edebiliriz.
Ripple sistemini ilk kullanan banka, Münih’te yerleşik olan ve sadece online bankacılık hizmeti veren Fidor Bank olmuştur. 2014 yılındaki bu ilk sözleşmeden sonra Ripple’in bir dizi ülkede bankalarla sözleşmeler yaptığı görülüyor. KK-T’de ilk sözleşme Akbank ile 2017’de yapılmıştır.
Başka bir SPB türü olan Ethereum, Bitcoin ile ortak özelliklere sahip olmasına karşın akıllı sözleşme özelliği ile farklılık gösterir. Akıllı sözleşme güvenlik düzeyini arttıran bir özellik olarak değerlendiriliyor. SPB biriminin üretilmesinde kullanılan işlemcilerin farklı olması da Ethereum’un Bitcoin’e göre daha hızlı olmasını sağlamaktadır. İşlem süresi Bitcoin’de 10 dakikayken Ethereum’da bu süre 15 saniyeye kadar düşürülmüştür.
SPB’ler arasında ciddi bir rekabet olduğu görülüyor. Her birinin diğeri üzerinde, kullanıcıların tercihini kendine çekecek özellikler geliştirerek, üstünlük sağlamaya ve dolayısıyla değerini arttırmaya yönelik uğraş verdikleri görülüyor. Bu yarış, teknolojinin daha geliştirilerek ileri götürülmesini beraberinde getiriyor. Bu geliştirme ama, burjuvazinin hemen her alanda yaptığı gibi bir dizi rezillikle kol kola gidiyor.
Üretim teknolojisi, üretim süreci ve kavramlar üzerine kısaca
SPB’lerin bir bölümünde “madencilik” olarak adlandırılan tekniğin kullanıldığını yukarıda belirttik. Bitcoin ve benzerleri bu teknolojiyi kullanıyor.
Nedir bu madencilik?
“Madencilik…, donanım ve yazılımlar aracılığıyla kripto para üretiminin yanı sıra kripto para transferlerinin kaydının ve onayının yapılmasıdır. Her yeni birim üretildiğinde, oluşan blokların çözülmelerinin zorluk seviyeleri de artar. Bu nedenle madencilik için çok güçlü işlemcilere sahip bilgisayarlar gerekir.” (https://www.paribu.com) Bir birim sanal paranın üretilmesi, bilgisayar ortamında bir “blok” üretilmiş olması anlamına gelir. Blok denilen şey sayısal verilerden oluşur. Önce bir dosyaya işlemler kaydedilmeye başlanır ve yeni işlemler eklendikten belirli bir süre sonra (dakikalar veya saniyeler içinde) dosya şifrelenir ve sıkıştırılır. Blok içinde yer alan dijital veriler değiştirilemez. Blok veri ile dolduğunda, karmaşık işlemlerle başka bir bloka bağlanır. Blokların birbirine eklenmesi ile oluşan yapıya blok zincir deniyor (Blok zincir teknolojisi, konunun kimi uzmanları tarafından, bilişim alanında internetten sonra yapılan en önemli buluş olarak nitelendirilmektedir. Geçmişi 1991 yılına dek gidiyor. Bu teknoloji salt Bitcoin vb. sanal para birimlerinde kullanılmıyor. Finans sektörü dışında sağlıktan savunma sanayisine kadar bir dizi alanda kullanım buluyor ve kullanım alanları genişliyor). “Blok zincir, gerçekleşmiş tüm Bitcoin işlemlerinin kaydını tutan ve işlemlerin yer aldığı bloklar birbirine eklendikçe büyüyen genel bir defter-i kebirdir.” (https://www.tcmb.gov.tr_Betül Üzer) Bitcoin ağına, işlemleri doğrulamak amacıyla katılan her bir müşteri (ya da onun aracılığı ile ağa bağlanan bilgisayar) “düğüm” olarak tanımlanmaktadır. Düğüm, blok zincirin güncel bir kopyasını bilgisayarına indirerek işlemleri doğrulamakta ve var olan defter-i kebir kopyasını güncelleyerek özel yazılım uygulamaları aracılığıyla ağdaki diğer düğümlere bunu duyurmaktadır.
Blok oluştururken madenciler tek yönlü şifreleme sağlayan kriptografik mesaj özütü (hash) kullanıyor. Bu şifreyi çözmek ve içerisindeki veriye ulaşmak için aynı özütün bulunması gerekiyor ve bu da ancak trilyonlarca farklı birleşimin her birinin tek tek denenmesi ile yapılabiliyor. Zincire bağlanmak ancak böyle gerçekleşebiliyor.
Bitcoin sistemindeki doğrulama süreci iş kanıtı olarak adlandırılmaktadır; madenciler, doğrulama sürecinin bir parçası olarak şifresel bulmacayı çözdüklerinde, bunu tüm ağa kanıtlamaları gerekir. İş kanıtı oluşturmak zaman gerektiren bir işlemdir, deneme yanılma yöntemi ile doğru blok oluşturulmalıdır. Bu iş, günden güne sürekli daha zor duruma getirilmektedir, öyle ki tüm madencilerin uğraşları sonucunda ortalama 10 dakikada ancak bir blok (yani bir birim para) oluşturulabilmektedir. “Ağda yer alan madenciler işlemleri doğrulayabilmek için birbirleriyle rekabet etmekte, işlemleri en kısa sürede doğrulamayı başaran madenciler hediye para birimlerini kazanmaktadır.” (https://www.tcmb.gov.tr) Madenciler, hem bloka dâhil edilen işlemlerden alınan işlem ücretlerinden, hem de oluşturdukları bloklardan pay almaktadır.
“Madencinin bir bloktan alabileceği yeni oluşturulan maksimum Bitcoin miktarı, her 4 yılda bir (her 210.000 blokta) yarıya indirilecek şekilde programlanmıştır. Ocak 2009’da ödül blok başına 50 Bitcoin idi. Bu daha sonra Kasım 2012’de blok başına 25 Bitcoin’e, Temmuz 2016’da 12,5 Bitcoin’e düşürüldü. Mayıs 2020’de gerçekleşen yarılanma ile ödül 12,5 BTC’den 6,25 BTC’ye düştü.” (https://www.paribu.com)
Günümüzde blok başına kazanılan 6,25 BTC, BTC değerinin 50-60 bin dolar düzeyinde olduğu koşulda, ciddi bir kazançtır. Ama bunun sağlanabilmesi, bilgi, beceri ve sabırlı bir çalışmanın yanında küçümsenmeyecek bir yatırım da gerektiriyor. İşin boyutu kişisel bilgisayarların gücünü aşıyor ve birkaç kat daha güçlü bilgisayarlara gereksinim duyuluyor. Bunun için gerekli bilgisayar yatırımından daha büyük harcama kalemi ise elektrik enerjisi için ödenmesi gereken paradır. 2016-17 yıllarında bu tutar tüm madencilerin günlük harcamasına karşılık gelen 400.000 dolar olarak verilmiştir. 10 dakikada 1 birim kripto para üretildiğine göre, birim kripto paranın elektrik harcaması maliyeti 2.800 dolara yakındır. Günümüzde toplam elektrik harcaması tutarının, artan madencilik faaliyetlerine paralel olarak yükselmiş olduğu açıktır. Şimdilerde ABD’den sonra en çok madencilik yapılan ülke olan Kazakistan’da harcanan elektrik enerjisi, talebi karşılayamaz düzeye gelmiştir. Yetkili bakanlığın hesaplamalarına göre ülkede kayıt dışı çalışan madenler 1,2 GWt elektrik tüketirken, kayıtlı madenler 600MWt tüketiyor ve bu tüketim kalemi toplamda ülkedeki elektrik tüketiminin ciddi bir bölümünü oluşturuyor. Elektrik enerjisi esas olarak, ısınan bilgisayarların soğutulması için kullanılmakta olup, madenciler son dönemlerde, altyapının görece gelişmiş olduğu kuzey ülkelerini tercih eder olmuşlardır.
Böylesi elektrik harcanması, bu teknolojinin kimi çevrelerce, doğa ve çevre düşmanı olarak nitelendirilmesini beraberinde getirmiştir. 2019 yılında yapılan bir çalışmada, kripto para madenciliği nedeniyle 3 ila 15 milyon ton karbon gazı salınımı yapıldığı tahmin edilmiştir. Günlük kripto para işlemleri için harcanan elektrik enerjisinin maliyetinin 25,2 milyon dolar olduğu düşünülmektedir. Bu herhâlde salt üretim için değil, tüm işlemler için yapılan harcama olmalıdır.
Kapitalist devletlerin ve kurumların, uzmanların Kripto paralara yaklaşımı
Uyarılar…
Yukarıda değindiğimiz risklerine bağlı olarak, bazı merkez bankalarının ve düzenleyici otoritelerin SPB’ler hakkında uyarılarda bulunduklarını görüyoruz. Uyarılar, kullanımının başlamasının hemen ardından 2013-14 yıllarında yoğunlaşmıştır. Bu tarihlerde Alman Federal Finansal Denetleme Otoritesi ile Fransa, Hollanda, Belçika, Çin, Hindistan, Singapur ve Endonezya Merkez Bankaları, Bitcoin’in kara para aklama ve terörün finansmanında kullanılması, gözetiminin herhangi bir otorite tarafından yapılmaması, fiyatının sürekli dalgalanması ve arz ettiği riskler konusunda uyarılarda bulunmuşlardır. ABD’de, “Menkul Kıymetler ve Borsalar Komisyonu”, yatırımcıları, yüksek risk içeren yatırım şemalarının Bitcoin kullanıcılarını hedef alacağı konusunda uyarmıştır.
Finlandiya Merkez Bankası’na göre Bitcoin, para birimi ya da ödeme aracı ölçütüne uymamaktadır. İsveç Merkez Bankası ise Bitcoin’i para birimi olarak değerlendirmemekle birlikte bir ödeme aracı olarak kabul etmektedir. Alman Ekonomi Bakanlığı, Bitcoin’i bir ölçü birimi olarak gördüğünü ve ülkede alışveriş amaçlı kullanılabileceğini ilan etmiştir. Bitcoin, Almanya’da yabancı para birimi ya da e-para olarak değil, çok yönlü takas platformlarında kullanılabilecek özel para olarak nitelendirilmektedir. Malezya Merkez Bankası, Bitcoin’in ülkede yasal statüsünün olmadığını ilan ederken, Endonezya Merkez Bankası sadece kendi parası rupinin para birimi olarak yasal statüsünün olduğunu açıklamıştır.
2021 başında Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, yaptığı açıklamada, kripto paranın bir para birimi olmadığını, oldukça spekülatif bir varlık olduğunu ve bununla ilgili yeni bir düzenleme getirmeyi düşündüklerini söylemişti.
Minneapolis Fed Başkanı Neel Kashkari kripto paralarla ilgili şöyle bir değerlendirme yapıyor: “Kripto paraların yüzde 95’i dolandırıcılık, aldatma ve kafa karıştırma”.
Fed Yönetim Kurulu Üyesi Randal Quarles ise, Finansal İstikrar Kurulu’nun (FSB) kripto varlıkları yakından takip ettiğini söylüyor ve devam ediyor: “Tarihten öğrendiğimiz kadarıyla düzenlenmeyen boşluklarda operasyonlarını sürdüren banka dışı finansal kuruluşlar ve bunların ürünleri bir gün sistemsel sorunlara yol açabiliyor.” (https://www.bloomberght.com)
Somut gelişmeler de bu son söylenenleri doğruluyor. Günbegün yaşananlar ve istatistiksel veriler, bize, kripto paraların ağırlıkla spekülatif amaçlı kullanıldığını gösteriyor. ABD’nin, AB’nin para politika yöneticileri de gayretkeşlik içinde kullanıcıları uyarıyor ve sistemi korumaya yönelik önlemler alınacağını açıklıyor. Sanki dolar ya da avro aynı amaçlarla kullanılmıyormuş gibi! Gelişmeler bunun tersini gösteriyor; kripto paraların kullanımı artıyor ve buna bağlı kapitalist devletler tavır almak durumunda kalıyor. Bu tavır ama bir dizi ülkede, bu işten kazanılan paranın nasıl vergilendirileceği konusu vb. üzerinde yoğunlaşıyor. Burjuvazi bu yolla para kazanıyor, servetini büyütüyor. Kapitalist devletlerin yetkili kişi ve kurumları ise sistemin bütünü açısından sorun çıkarabilecek yanları törpülemeye çalışıyor.
Ve bazı düzenlemeler
Değişik ülkeler Bitcoin ile ilgili çeşitli düzenlemeler yapmışlardır. Fransız Maliye Bakanlığı, 2014 yılında yayımladığı düzenlemelerle kripto para hesabı kullanımına kimlik doğrulama zorunluluğu getirip, SPB işlemlerinden kazanılan gelirlerin vergiye tabi olmasına karar verirken, Finlandiya, Bitcoin’i finansal bir hizmet aracı olarak görerek vergiden muaf olmasına karar vermiştir. İsveç’te Bitcoin ödeme aracı olarak kullanıldığı için kripto para ile alışveriş yapılmasına olanak sağlayan şirketler 2012’den beri kayıt altına alınmıştır. Buna karşın Danimarka’da, Bitcoin hizmet sağlayıcılarının lisanslanması zorunlu değildir. Aynı tarihlerde “Alman Federal Finansal Denetleme kuruluşu” –BaFin– SPB hizmet sağlayıcılarının faaliyetlerinin bir an önce yasalara tabi olmasını tavsiye etmiştir. 2015’te New York Eyaleti Finansal Hizmetler Departmanı, SPB işletmelerine uygulanacak düzenlemeyi yayınlayınca, itBit adlı takas platformu BitLicense olarak adlandırılan lisansı alan ilk işletme olmuştur. Japonya’da ise 1 Nisan 2017 tarihinde yürürlüğe giren düzenlemeye göre Bitcoin, para birimi olmadığı hâlde resmi bir ödeme yöntemi olarak kabul edilmiş, Bitcoin takas hizmeti veren sanal platformların lisanslanması zorunluluğu getirilmiştir.
Bazı ülkelerde ise aynı tarihlerde kripto paralara ilişkin faaliyetlerin yasaklandığını görüyoruz. Çin, Tayland ve Endonezya böyle ülkeler.
ABD Hazine Müsteşarlığı ise 2013 yılında Bitcoin’i konvertibl bir kripto para olarak nitelendirmiştir. 2014 yılı mart ayının sonunda Gelir İdaresi, kripto paraları vergilemeye tabi bir varlık olarak nitelendirmiş, ticaret için kripto para madenciliği yapan kişileri, serbest meslek gelir vergisi yükümlüsü ilan etmiştir.
Devletlerin bir bölümü kripto paraya olumsuz yaklaşırken ardında yatan teknolojiye –Blok zincir– olumlu bakıyor ve bu teknolojiyi değişik alanlarda kullanıyor. Çin ve Rusya kripto paralar ile yapılan işlemlere olumsuz bakmakta ve kripto paralara karşı yasaklamalar ve yaptırımlar uygulamaktadır. Singapur, Türkiye, Fransa, Avusturya, Kanada ve İngiltere kripto paralar ile yapılan işlemlere karşı net bir bakış açısı ortaya koymayan ülkelerdir. Hindistan ve Japonya kripto paralara karşı olumlu tavır sergilemektedir. İş blok zincir teknolojisine gelince, kripto paraya olumsuz yaklaşan ülkelerin tavrı değişmektedir. Çin, Hindistan, Türkiye, Fransa, Avusturya, Kanada, Japonya ve İngiltere blok zincir teknolojisinin kullanımına ilişkin araştırma grupları ve kurumları oluşturan ve bu konuda çalışmalar yapan ülkelerdir.
Türkiye’de 2013 yılında yürürlüğe giren 6493 sayılı “Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun’daki” tanıma göre e-para, bir ihraççının yükümlülüğü olarak ve fon karşılığı ihraç edilmek zorundadır. Bunun kapsamına kripto paralar girmemektedir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) konu hakkındaki ilk resmî açıklamayı 25 Kasım 2013 tarihinde yapmış ve kripto paralardaki riskler konusunda uyarılarda bulunmuştur.
SPB’lere ilişkin tek yasal açıklamanın bu olması, Türkiye’de yasal bir boşluğun olduğunu göstermektedir. Türkiye’de kripto para alım-satımı ve kullanımı herhangi bir mevzuat hükmüyle yasaklanmamıştır. Dolayısıyla bu varlık çeşidini üreten, kullanan kişi ve kuruluşların uymak zorunda olacakları hiçbir kural bulunmamaktadır ve dolayısıyla yaratabilecekleri olası zararlardan da sorumlu değillerdir.
Kripto paralara yönelik dünya çapında hukuksal düzenlemeler yapılmak gerektiği görülüyor. Bu konuda devletler ortak davranmak zorunda da kalacaklardır. Çünkü herhangi bir ülkede yasal serbestlik kazanması, kripto paraların internet yoluyla diğer ülkelerde de bir biçimde kullanımının yolunu açıyor. Nitekim Türkiye’de ilk kripto para pazarlama şirketi olarak faaliyet gösteren BTCTurk ve ona ait internet sitesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kurulmuştur. Günümüzde böyle çok sayıda platform bulunuyor.
Kripto paraya olumsuz yaklaşımların karşısında, beklendiği üzere kripto para taraftarları yer alıyor. Bu sonuncular, doğal olarak bu işin içinde, üretim, pazarlama ve kullanım ayağında yer alanlar. Onlar da kripto paraların üstün taraflarını öne çıkarıyorlar. Bunlardan birçoğuna yukarıda değindik. Spekülasyon ayağında da ilginç yaklaşımlar söz konusu. Kripto paraların merkez bankası işlevini görebileceğini (ardında bir devletin durmadığı merkez bankası nasıl olacaksa) söyleyenler bile var. “İnsanlık tarihinde bu kadar hızlı ve bu kadar çok değerlenen başka bir şey hiç olmadı” diyenler var. Devletler birbirlerine karşı paralarını devalüe edip değerini düşürürken, Bitcoin’in değerinin çıktığından beri misliyle değer kazandığını savunanlar var. “FED ve sınırsız biçimde para basma konusunda kendisini takip eden diğer büyük kardeşleri Japonya’dan BOJ, İsviçre’den SNB, Avrupa’dan ECB, İngiltere’den BOE, Çin’den PBOC vb. sürekli para basarak kendi para birimleri alım gücünü düşürmektedir. 1913’ten beri Amerikan doları satın alma gücünün %90’ından fazlasını kaybederken; Bitcoin ilk kez fiyat aldığı 2010 yılından bu yana, …kendi para birimine yaklaşık 260 bin kat değer kazandırmıştır. Değer artışı 2015’ten bu yana alındığında bile 40 katı bulmuştur.” (https://tr.cointelegraph.com) Yani bırakın doları, avro vb.’ni kripto paraya gelin! Denmek istenen bu.
Peki bu çağrı yanıt buluyor mu? Kullanım konusunda gelinen noktaya bakalım.
Kripto paraların kullanımındaki gelişmeler
Güncel durumu iyi özetlediği için bir internet sitesinin 20.02.2021 tarihli yazısından olduğu gibi aktarıyoruz: “Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum) tarafından yapılan araştırmaya göre dünyanın en büyük 74 ekonomisi içerisinde nüfusa oranla en çok kripto para kullanan ülke vatandaşları açıklandı. Listede Nijeryalılar yüzde 33 ile ilk sırada yer alırken Vietnam vatandaşları yüzde 21 ile ikinci, Filipinler yüzde 20 ile 3’ncü sırada yer aldı. Türkiye ise yüzde 16 ile dünyada 4’ncü, Avrupa’da ise ilk sırada yer aldı. Bitcoin tarafı ise yaptığı açıklamada, Filipinler Merkez Bankası’nın ülkede ‘havale ve transfer şirketleri’ olarak çalışmak için birkaç kripto borsasını onayladığını açıkladı. ABD merkezli banka Unionbank da ayrıca Filipinler’in önemli şehirlerinden Makati’de, kripto para birimlerinin ülkedeki ana akıma nasıl yavaş yavaş girdiğini gösteren bir Bitcoin ATM’si kurdu. Afrika ve Güneydoğu Asya’daki ülkelerin yoğun ilgi gösterdiği kripto paralara Latin Amerika ülkelerinin de büyük rağbet gösterdiği belirtildi. Peru, yüzde 16 kripto para kullanımıyla Türkiye’nin ardından 5’nci sırada yer alırken Brezilya, Kolombiya, Arjantin, Meksika ve Şili de çift haneli rakamlara ulaştı. Orta Avrupa ve Britanya ülkelerinin pek fazla rağbet göstermediği kripto paralara Türkiye’den sonra en çok ilgi gösteren Avrupa ülkeleri yüzde 11 ile İsviçre ve Yunanistan oldu...Yapılan çalışmada 74 ülke içerisinde en az kripto para kullanan ülkeler ise yüzde 4 ile Japonya ve Danimarka oldu.” (https://tr.sputniknews.com)
Böylece “Türkiye”nin Avrupa’da sahip olduğu bir birinciliği daha olduğunu öğreniyoruz. Böyle bir ülkede yoğun olarak kripto para kullanımının nedenleri ne olabilir? Enflasyonun yüksek olduğu, ulusal paranın hızla değer kaybettiği ya da beklentinin bu yönde olduğu ülkede, para tercihi, daha güvenilir para türlerine doğru olur. KK-T’de banka mevduatlarında yatan paranın neredeyse 2/3’ü bu nedenle döviz hesaplarında bulunuyor. Kripto paranın tercih nedenlerinden biri paranın enflasyon karşısında değerini korumak olurken, buna spekülatif kazanç beklentisi de ekleniyor. Bu spekülatif kazanç beklentisi kuşkusuz dövize yönelmede de var. Ve fakat kuşkusuz kripto paraya yönelmede spekülatif kazanç beklentisi çok daha yüksek orandadır.
Bankalar da kripto paralara bağlı fonlar piyasaya çıkararak, bir yandan müşterilerine dolaylı yoldan işin içine katılma olanağı sunarken kendileri de bu işten aracılık geliri elde ediyor.
Kripto para kullanımı da hem KK-T’de, hem de dünya çapında artıyor. Kripto para ile alışveriş kabul eden işletme sayısı artıyor. Oyunda kâr gören finansal kuruluşlar da işin içine daha çok giriyor. Örneğin Visa 2021’in ilk yarısında, kendi kartları üzerinden 1 milyar dolardan fazla kripto harcaması yapıldığını bildiriyor.
“Crypto.com tarafından yapılan bir araştırmaya göre, kripto para kullanıcılarının sayısı yılın (2021 yılı) ilk altı ayında iki katına çıktı ve 221 milyona ulaştı. Çalışmaya göre ocak ayında toplam kullanıcı sayısı 106 milyon seviyesindeydi”.
“2015 yılında Bitcoin kabul eden tüccar sayısı 100.000’i aştı…2014’te Bitcoin ile yapılan günlük perakende alımları yaklaşık 2,3 milyon $ değerindedir” (https://tr.wikipedia.org/wiki/Bitcoin). Bugün salt Visa kullanılarak yapılan günlük alışveriş bunun 2-3 katıdır. İnternet sitelerinde, KK-T’de, Bitcoin ile ödeme kabul eden işletmeler dökümü yapılmış durumda yer alıyor. Toparlarsak; toplam 22 sektör ve alt sektörde yer alan 86 işletme Bitcoin ödemesini kabul ediyor. Bu, kullanımda dünya 4.sü olan bir ülke için düşük bir oran. Buradan KK-T’de kullanımın esas olarak spekülatif amaçlı olduğunu çıkarsayabiliriz.
“Cambridge Üniversitesi tarafından 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre 2,9 milyon ile 8 milyon arasında kullanıcı dijital para cüzdanına sahiptir.” (Agy) Bugün bu sayı 100 milyonu bulmuştur.
Sonuç olarak
Bilişim teknolojisinde ve onun yazılım ayağında son derece gelişmiş ve gelişmeye açık bir teknoloji ile karşı karşıyayız. Bu teknolojinin finans dünyasına yansımasının sonuçlarından biri, kripto paradır.
Günümüzde bu iş, esas itibariyle burjuva sınıfını ilgilendiriyor. Eline geçen para ile geçimini zorlukla sağlamaya çalışan toplum kesimleri kripto parayı ne yapsın. Bu kesimler için paranın türünden çok, geçim koşullarının iyileştirilmesi ön planda. Bu amaca hizmet etsin de ne tür para olursa olsun.
Kripto paraların kullanımda itibari ya da bankada yatan dijital paraya göre avantajlı yanları olduğunu gördük. Para havaleleri çok daha hızlı ve düşük masraflı oluyor. Tabii bu da böyle işlemleri yapacak parası olanlar için. Bunlardan esas yararlanacak olanlar para sahibi kesimler olmakla birlikte, bu teknolojinin yaygın kullanılması ile bazı giderlerin düşürülmesi, orta ve uzun vadede belki dar gelirli toplum kesimlerinde de ufak bir yansıma bulabilir.
Kapitalizm geldiği noktada, birikmiş muazzam para sermaye için yeni kazanç kapıları arıyor. Kripto para bir yanıyla böyle bir işlev görür konumda. Sanal ortamda, yazılım oyunları ile üretilmiş bir para üzerinden birileri para kazanıyor, diğerleri yitiriyor.
Kripto para üzerinden yapılan spekülasyonlarda asıl vurgunu yapan büyük sermaye sahipleridir. Kripto para üzerindeki oynaklığın nedenlerinden biri, büyük sermaye sahiplerinin (Elon Musk somutunda olduğu gibi) şu veya bu kripto para birimi hakkındaki anlık açıklamalarıdır. Bunların olumlu-olumsuz değerlendirmede bulunmaları ile ufak yatırımcılar yönlendirilmekte, kripto para birimleri hızla alçalıp, yükselmektedir. Büyük yatırımcılar birim değer arttıkça satış, düştükçe alım yaparak büyük paralar kazanmaktadırlar. Böylece çok sayıda küçük yatırımcının paraları büyük sermayenin eline geçiyor.
Bazı FED yöneticileri böyle bir parayı yenilikçi bir buluş (“inovatif”) buldukları için engellemek istemediklerini söylüyor. Yenilikçi buluş sanal ortamda şifreli olarak üretilmiş para birimine mi kaldı. Aslında bu vb. araçlar para sermayenin oyunları için ortaya sürülüyor zaten. İnovasyon denilen bu parada değil onun ardındaki teknolojidedir. Bu teknoloji de anda insan yararına değil, kapitalist sistemin özüne uygun biçimde aşırı kâr hırsıyla kullanılıyor. Bu salt kripto para somutunda değil, bu teknolojinin kullanıldığı ve kullanılacağı tüm alanlar için böyledir. Burjuva düzeninde geliştirilen yenilikçi herhangi bir şeyin, teknolojik ilerlemelerin vs. beraberinde bir dizi rezillikle birlikte gelmesi olağandır.
Örneğin şimdi kripto para üretilmesi ve kullanılmasının doğaya ve çevreye maliyeti konuşuluyor. Kripto paranın getirdiği avantajlar diye sıralanan avantajların esas olarak burjuvazinin çıkarına olduğu görülüyor. İşin, salt alış-veriş yapma sınırlarını çoktan aşmış olduğu, ağırlıklı olarak spekülatif amaçlı kullanıldığı görülüyor.
Kripto para oyunlarının, yapılan reklamlarla küçük birikim sahibine de kolaydan para kazanma umudu vermesi ve bu yolla onları sisteme bağlaması gibi bir yanı da bulunuyor.
Sanal ve kripto paralar ile ilgili üzerinde fikir yürütülen konulardan biri “parasız topluma” geçilebilir mi sorusudur. İsveç nakit para kullanmama konusunda lider ülkedir; bu ülkede oranın %80’i bulduğu söyleniyor. Bu yüksek bir oran, ama burada nakit para kullanmama söz konusudur. Nakit para yerine ne kullanılıyor? Kredi kartı, banka kartı vb. araçlar. Yani kişinin bankada duran parası ya da maaş, ücret gibi geliri bu kartın içine yükleniyor ve ödeme aracı olarak bunlar kullanılıyor. Bununla nakit para taşıma zahmetinden ve riskinden kurtulmuş olunuyor. Nakit para yerine başka türde ödeme araçları geçmiş oluyor; bunlara yazı içinde değindik.
Ayrıca kripto vb. para birimleri de zaten paradan başka bir şey değil ki. Nakit paranın yerine böyle para türlerinin geçmesi ile değişecek bir şey yok. Tüm bunların parasız topluma gidişle, geçişle, bizim anladığımız anlamda bir ilgisi bulunmuyor; nakit para kullanımı azalıyor o kadar.
Kapitalizm koşullarında parasız topluma geçilebilir mi? Bu olanaksızdır! Bunun gerçekleşmesi zengin ile yoksul arasındaki derin farkın ortadan kalkmış olması anlamına gelirdi. Yazının başında paranın, diğerleri yanında, birikim işlevi gördüğünü belirtmiştik. Paranın olmadığı, biriktirilip zengin olunmadığı sisteme kapitalizm denilemez. Kapitalizm en genel anlamda, sermaye sahibinin parasıyla sabit sermaye yatırımı yapıp, işçinin işgücünü satın alması ve bu yolla yapılan üretimde işçinin ürettiği artı-değere el koyarak sermayesini büyüttüğü sistemin adıdır. Para olmadan bu işin gerçekleşemeyeceği açıktır. Parasız toplum ancak, sömürünün ortadan kalktığı sosyalizmin ileri aşamalarında olanaklıdır.
Son olarak proletaryanın savaşımında bu teknolojinin sağladığı, örneğin kullanıcıların anonim kalması gibi avantajlar olma olasılığına ve sosyalizmin inşa döneminde parasız topluma geçerken bu vb. teknolojilerden yararlanma olasılığı olduğuna dikkat çekerek bitirelim.
Kasım-Aralık 2021
[1](Defter-i kebir, işletmenin muhasebe uygulamalarının izlenmesi ve denetimi için kullanılan, sayıların düzenli bir biçimde bir araya getirilmesi ve dağıtılabilmesini sağlayan defterdir; muhasebenin sınıflandırma işlevini yerine getirir. Kurumlar vergisi yükümlüsü olan, anonim ve limited şirketler tutmak zorundadır. Dağıtık defter-i kebir ya da dağıtılmış defter teknolojisi, klasik muhasebede kullanılan mantığın elektronik ortama uygun biçimde geliştirilmesiyle oluşmuştur. Bununla ilgili birçok kaynakta birbirine yakın tanımlamalar yer alıyor. Vikipedi’de “bir ağ üzerinde bulunan birden fazla alanda erişilebilir, güncellenebilir, doğrulanabilir olmasına imkân sağlayan, merkeziyetsiz, teknolojik altyapıdır” biçiminde tanımlanıyor. Şifre kullanarak bir ağa dahil olan tüm kişiler DDKT teknolojisi sayesinde birbirleri ile bağlantılı ama bağımsız biçimde işlem yapabilmektedir. Ağa katılan tüm kişilerin denetimine açık olmaktadır işlemler. “Dağıtık” denmesinin nedeni birçok bilgisayarla, birden fazla kişinin aynı defter-i kebirin üzerinde işlem yapabilmesindendir. Merkezi sistemlerden farklı olarak, işlem kayıtları, katılımcılar arasında dağıtık olarak var olmaktadır. Süreç, kullanıcıların kayıtlardaki değişiklikleri onaylamasıyla yürümektedir. Bütün katılımcılar kaydedilen işlemleri kendilerinde mevcut olan kopyadan kontrol edebildikleri için merkezi bir otoriteye ya da katılımcıların tek bir kuruluşa güven duymalarına gerek kalmamaktadır).