Bugün işçi hareketinin andaki belirleyici özelliği, onun henüz esas olarak hâkim sınıfların çizdiği çerçevede hareket etmesidir. Hareket, geneli itibariyle henüz esas olarak ekonomik taleplerin sınırlarını aşamamaktadır. Hareketin siyasi talepleriyse, genel ele alındığında reform talepleri sınırlarını aşamamaktadır.
Bir bütün olarak ele alındığında, hâkim sınıflar, henüz hala işçi sınıfının mücadelesini kendi iktidar mücadelelerinin bir kaldıracı olarak kullanabilmektedir. Bunda hâkim sınıfların kontrolünde olan sendikalar başrolü oynamaktadır. Görev, işçi sınıfının mücadelesini, hâkim sınıfların kontrolünden kurtarmak, onu gerçek anlamda düzene karşı, devrimci bir sınıf mücadelesine dönüştürmektir.
Ülkelerimizde bugün, egemen sınıflar içinde sert yürüyen bir iktidar dalaşı yaşanmaktadır. Bu dalaş içinde şekillenmiş Cumhur ve Millet İttifakı, bu mücadelelerinde işçi sınıfını kendi peşlerine takmaya çalışmaktadır.
İşçi sınıfının sendikal örgütleri, Türk-İş, DİSK, Hak-İş esasta bu iki kanadın örgütleri durumundadır. Bu örgütler esasta hâkim sınıfların denetiminde olmasına rağmen, işçilerin sendikal örgütlü kesiminin çok büyük bir bölümü bu sendikalar içinde örgütlü durumdadır.
Komünist ve devrimci hareketin işçi sınıfı içinde etkisi oldukça sınırlıdır. Böyle bir ortamda, sarı, faşist, reformist sendikaların karşısına devrimci sendikalar kurarak çıkmaya kalkmak, zaten çok az sayıda olan devrimci işçilerin tecridini beraberinde getireceği için, bugün ülkelerimizde devrimci sendikaların kurulmasına karşı çıkıyoruz. Bugün doğru olan, olması gereken sendika siyaseti şudur:
Bütün işçiler sendikalarda örgütlenmelidir. İşçilerin bu en geri örgütlenme biçimi içinde bile yer almadıkları bir ortamda, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin başarı kazanması mümkün değildir. Ülkelerimizde, sendikal örgütlenme oranı yüzde 13 düzeyindedir. Bu oranı yükseltmek, sendikal mücadelenin en önemli görevlerinden biridir.
Devrimci ve komünist işçiler, sendikalı işçi kitlesinin büyük bölümü içinde barındıran sarı, reformist ve faşist sendikalarda aktif faaliyet yürütmelidir. Devrimci ve komünist işçilerin görevi, bu sendikalar üzerinden bugün devlete ve faşist düzene bağlanan işçileri devrimci, sınıf mücadeleci bir sendikal faaliyet için kazanmaktır. “Sendikaların fethi” bu faaliyetin amacı, hedefidir.
Sendikaların fethinden anlaşılması gereken, bugün artık iyice gericileşmiş, devletle bütünleşmiş, kendisi kapitalistleşmiş sendika aygıtını ele geçirmek değil, sendikaların tabanında örgütlü olan işçilerin sınıf mücadelesine kazanılmasıdır. Sendikaların fethi, bizim açımızdan bu anlamda sendikalı işçilerin çoğunluğunun sendika ağalarının etkisinden kurtarılarak kazanılmasıdır. Bunun yapabilmenin tek yolu, devrimci ve komünist işçilerin en basit taleplerle bile yürütülse de, bütün mücadelelerde en ön safta yer almasından ve her mücadeleyi işçileri devrime yaklaştırma bakış açısıyla yürütmesinden, günlük mücadelelerle iktidar mücadelesini ustaca birleştirmesini becermesinden geçer.
Sarı, reformist, faşist sendikalarda faaliyetin örgütsel araçları, bu sendikalar içinde sendikanın işçi haini ağalarına da karşı bir faaliyet yürüten ve her mücadelede mücadeleyi işçileri bilinçlendirmek ve örgütlemek için bir araç olarak kullanmayı faaliyetinin merkezine koyan tüm sendikalı işçileri içinde barındıran komünist/devrimci fraksiyonlardır.
Bugün bu fraksiyonlar gizli şartlarda faaliyet yürütmek zorundadır. Buna rağmen, sendikalarda devrimci/komünist fraksiyon faaliyeti, kitlesel bir faaliyet olma imkanlarına sahiptir. Çünkü sendikalı işçilerin büyük çoğunluğu sendika ağalarının hain siyasetinden hoşnut değildir. Sendikalar içinde mümkün olan en geniş demokrasi ve fraksiyon serbestliği talebi, bu fraksiyonların önemli mücadele hedeflerinden biridir.
Sarı, gerici, reformist, faşist sendikalar, biz komünistler açısından işçi sınıfı içinde çalışmada tek faaliyet alanı değildir. İşçilerin büyük bölümü sendikalarda örgütlü değildir. Sendikalarda bile örgütlü olmayanların da sınıf mücadelesi içine çekilmesi, onların da örgütlenmesi bizim için önemli bir hedeftir. Bu hedefe varmanın önemli bir aracı olarak biz, Grev ve Mücadele Komitelerini görüyoruz.
Bu komiteler, somut bir mücadele veya grev için, herhangi bir işletmede çalışan -örgütlü, örgütsüz- tüm işçilerin katılacağı genel toplantılarda seçilen komitelerdir. Bu komiteler aracılığı ile en geri, en örgütsüz kesimler bile doğrudan mücadele içine çekilebileceği gibi, sendika ağalarının kapalı kapılar ardında patronlarla yapacakları uzlaşmalarla, başlamış bir mücadeleyi, işçilerin haberi olmadan satma imkânları da kısıtlanır. Grev ve Mücadele Komitelerinin yaratılması mücadelesi, bizim açımızdan sendikalarda çalışma kadar önemlidir.
Bugün ülkelerimizde hâkim sınıflar, işçi sınıfının elinde zaten kısıtlı olan haklara karşı büyük bir saldırı içinde. İşçiler sendikalaştığı için işten atılıyor. İş cinayetlerinde hergün işçiler ölüyor. Milyonlarca işçi açlık sınırında yaşıyor. Milyonlarca işçi asgari ücrete talim ediyor. Sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, düşük ücretler, güvencesizlik, işsizlik vb. işçilerin andaki temel sorunları olarak öne çıkıyor.
Komünistlerin görevi, işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmi birleştirmektir. Komünistlerin görevi, işçi sınıfı içerisinde örgütü işletme hücreleri temelinde şekillendirmektir. Komünistlerin görevi, uyuyan devin uyanması için çalışmaktır.
Biz kendi gücümüzün farkına varmalıyız. Biz eğer bir sınıf olarak gücümüzün farkına varırsak ve bu gücün bilincinde davranırsak, bize rağmen hiçbir şey yapılamaz. Bizim gücümüz üretimden gelmektedir. Biz durursak, üretmezsek, hayat durur. Patronların o güya ilahi zenginliklerinin kaynakları bir anda kurur. Onların elindeki yine bizim emeğimiz olan sermaye, eğer biz işçiler durursak hiçbir işe yaramaz. Önemli olan bizim birleşmemiz, birlikte haklarımızı aramamız, birlikte patronların karşısına çıkmamızdır. O zaman istediklerini, istedikleri gibi gerçekleştiremezler. Ve biz birlikte hareket ettiğimiz her mücadelede gücümüzün daha fazla farkına varırız, daha fazla birlikteliğin ve örgütlü mücadelenin gereğini kavrarız, mücadele içinde, kendi deneyimimizle, sorunun gerçek çözümünün bir bütün olarak sömürü sisteminin yıkılmasından geçtiğini kavrarız. Onu kavradık mı ve ona uygun davrandık mı, yeni bir dünyanın patronsuz sömürüsüz bir dünyanın yolu açılacaktır.
Ekim 2021