27 Kasım’da Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatçı grupların ve Türk devletinin vekil gücü Suriye Milli Ordusu’na (SMO) bağlı bazı grupların Esad rejim güçlerine karşı başlattığı harekât 8 Aralık’ta Baasçı faşist Esad rejiminin yıkılması ile sonuçlandı.
Rejimin bu kadar kısa süre içinde, ciddi bir direnişle karşılaşmadan yıkılmasının birçok nedeni var. Bu nedenlerin en başında geleni kuşkusuz bu rejimin halkın çoğunluğunun desteğine sahip olmaması, halkının çoğunluğuna karşı Rusya ve İran’ın vekil güçlerinin yoğun desteği ile ayakta kalmış olmasıdır. Bu faşist rejimin yıkılmış olması Suriye’de yaşayan tüm milliyetlerden, dinlerden, mezheplerden halklar için olumlu bir gelişmenin yolunu açabilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi antiemperyalist, devrimci bir önderlik gerektirir. Ne yazık ki görünürde bu yok.
Görünen o ki yıkılan Esad rejiminin kısa süredeki alternatifleri, ya Suriye’nin Esad döneminde olduğundan daha büyük bir kaos ve kanlı bir iç savaş içine sürüklenme, düşük devlet olma durumundan çıkıp bütünüyle parçalanması; ya da IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) içinden çıkıp gelen ve emperyalistlerle işbirliğine açık olduğunu ilen eden cihatçı bir örgütün iktidarı T.C. hakim sınıflarının vekil gücü SMO ve yerel iktidar odakları ile gücü oranında paylaşacağı bir Suriye.
Esad yönetiminin devrilmesinde başrolü oynayan, şimdi daha önce İdlid’de kurduğu hükümeti Suriye geçici hükümeti ilan eden HTŞ‘nin, kökeni, geçmişi bilindiğinde, bu cihatçı grubun sözcülerinin şimdi “ılımlı İslamcı” görünümlerinin ne kadar gerçek, ne kadar takiye olduğu belli değil. Bunun yanında Esad rejiminin yıkılması alanda güçlerini arttırmak için fırsat kollayan batılı emperyalistlere, Golan Tepelerini işgal eden ve bu işgali genişletmeye başlayan Siyonist İsrail’e, Suriye topraklarının küçümsenmeyecek bir bölümünü sömürgeci işgal altında tutan ve alanını genişletmek isteyen Türkiye’ye yeni fırsatlar/imkânlar sunuyor.
ABD HTŞ örgütünün lideri Muhammed El Colani’nin (Ahmed El Şara) yakalanması için koyduğu 10 milyon dolarlık ödülü kaldırdı. Yakında HTŞ “terör örgütleri listesi”nden de çıkarılacak.
HTŞ “ılımlı”, “değişim” mesajları verirken, HTŞ ile temas/görüşme için Batılı emperyalistler sıraya girmiş durumda. Şam’a heyet üzerine heyet gidiyor! Erdoğan Suriye’de “yeni rejimini inşasında” T.C.’nin doğrudan yer alacağını ilan ediyor.
Yıkılan Esad rejiminin temel dış dayanakları olan iki güç, Rusya ve İran uluslararası gelişmeler ve içteki kendi zorlukları sonucu isyancılar karşısında rejimi koruma siyasetlerini bıraktılar. Rejimin çöküşü bu iki güç için en azından kısa vadede Suriye’deki güçlerini kaybetme, yeni kurulacak rejim konusundaki pazarlıklarda belirleyici söz sahibi olmaktan uzaklaşma anlamına geliyor.
Emperyalistler için söz konusu olan kendi çıkarlarıdır. Çıkarlar neyi gerektiriyorsa o yapılır. Onlar için rejimin/örgütün niteliği, amacı vb. hiç de önemli değildir. Yıkılmış Suriye’nin inşası, Esad döneminde etkileri sınırla olan batılı emperyalist güçlere yeni fırsatlar sunuyor.
Suriye pastasından pay kapmak için dalaşıyorlar. Çıkarlar söz konusu olduğunda dünün teröristleri, bugünün “değişmiş” pazarlık ortakları olabiliyor. Şimdi olan budur.
Rojava tehlikede!
Türk devleti de doğan fırsatı, Kuzey ve Doğu Suriye’de (Rojava) özerk yönetimi tamamen ortadan kaldırmak için kullanıyor.
Türk devleti Fırat Kalkanı 2016, Zeytin Dalı 2018, Barış Pınarı 2019 adını verdiği askeri işgal harekâtları ile Kuzey Suriye’nin bir bölümünü işgal etmişti.
Suriye’de iç savaşın başlaması ertesinde Rojava’da doğan iktidar boşluğundan, PYD (Demokratik Birlik Partisi) önderliğindeki Kürt ulusal hareketi yararlanarak, burada kendi önderliğinde, bölgede yaşayan diğer etnik grupları dışlatamayan özerk-demokratik bir iktidar kurdu.
Bu iktidar IŞİD’in saldırısına karşı yiğitçe direndi. IŞİD’e karşı mücadelede binlerce insan yaşamını yitirdi. IŞİD’e karşı mücadele içinde, başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist güçler PYD ve onun silahlı örgütü Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) destek verdiler. PYD/YPG –daha sonra onların önderliğinde hareket eden SDG (Suriye Demokratik Güçleri)– Suriye’deki savaşta ABD’nin ve Batılı emperyalistlerin alandaki müttefiki hâline geldi. Süreç içinde Güney Kürdistan’dakine benzer bir yapı ortaya çıktı. Batı Kürdistan’da ABD ve Batılı emperyalistlerin desteğinde adı konmamış bir devlet yapısı oluşturuldu.
Bu devletin kuruluşu nasıl olursa olsun, önderliği nasıl olursa olsun, Türk devleti bu oluşumdan oldukça rahatsızdır. Yanı başında, “terör koridoru” olarak gördüğü, savaştığı bir yapı önderliğinde özerk bölge, Kürt devleti istemiyor.
Ne Türkiye, ne de HTŞ yeni Suriye’de Kürtlerin geniş bölgesel özerklik haklarına sahip olduğu bir federal yapı istemiyor.
Bu yüzden Rojava’da Kürtlerin elde ettiği demokratik kazanımlar tehlikededir.
Türk devletinin desteklediği, eğittiği, silahlandırdığı SMO özerk yönetim alanlarına karşı saldırıya geçti.
Tel Rıfat, Menbiç ele geçirildi. Kobane’ye saldırı için yığınak yapılıyor.
ABD, şimdilik kendi çıkarları gereği bütünüyle terk etmediği “müttefiki” SDG ile T.C. ve onun vekil gücü SMO arasında çatışmaların sona erdirilmesi için ara buluculuk yapıyor. ABD’nin ara buluculuğu ile Menbic’te sağlanan ateşkes uzatıldı.
AKP/MHP iktidarı ABD ile görüşmeler/pazarlık yapmasının yanı sıra Rojava’da YPG/SDG’ye silah bırakmasını dayatıyor.
Baskılar, hazırlıklar, askeri harekât tehdidi karşısında SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi de geri adımları içeren önerilerde bulunuyor.
Reuters’a açıklamalarda bulunan Abdi, “Suriyeli Kürt güçleri desteklemek için Orta Doğu’nun dört bir yanından gelen Kürt savaşçıların, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye ile yaşanan çatışmalarda ateşkese varılması halinde ülkeyi terk edeceklerini” söyledi.
Abdi açıklamasında “Yeni gelişmeler nedeniyle savaşımızda bize yardımcı olan savaşçıların başları dik bir şekilde kendi bölgelerine dönmesinin zamanı gelmiştir” dedi.
Türkiye ile Türkiye destekli Suriyeli grupların Kobane’ye saldırmaya hazırlandıklarını belirten Abdi, SDG güçlerinin bölgeden çekilmesi teklifinde de bulundu. Abdi, “tam bir ateşkes” durumunda Kobane’nin Suriyeli bir güvenlik gücüne teslim edilebileceğini, ABD askerlerinin de bölgeyi denetleyebileceğini söyledi.
Mazlum Abdi’nin bu önerilerine de Türk devleti sıcak bakmıyor.
Türk devleti SDG’ye Suriyeli olmayanların, YPG yönetim kademesinin Suriye’yi terk etmesini, Suriyeli olanların silah bırakmasını dayatıyor.
Tasfiye planı
Medyaya yansıyan bilgilere göre Türk devletinin SDG’nin silah bırakması için izlediği, HTŞ’nin kabul ettiği bir plan var.
Bu plana göre;
Suriye’de 1 Mart’ta geçici hükümet kurulacak.
Anayasayı yapmak üzere kurucu meclis kurulacak.
Geçici hükümet tüm silahlı gruplara silahı bırakma çağrısı yapacak.
Silahların bırakılması sürecinde gözetim ve denetim mekanizması oluşturulacak.
YPG/SDG içindeki Suriyeli olmayanlar, ülkeyi terk edecek.
YPG’nin komuta kademesi Suriye’yi terk edecek.
Silah bırakan YPG’liler Suriye ordusuna katılacaklar.
Görüleceği üzere YPG/SDG’ye teslimiyet/tasfiye dayatılıyor.
Colani’nin, “Silahlı gruplar dağıtılacak, Savunma Bakanlığı saflarına katılmak üzere eğitilecek ve hepsi yasaya tabi olacak” açıklaması, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’inde, “Suriye dışından gelen örgüt mensupları Suriye’yi terk edecek. Suriyeli olanlar silahlarını bırakacak” demesi üzerinde uzlaşılan bir plan olduğunun göstergesidir.
Ne yapmalı?
Rojava’da yaşayan halkların kendi özyönetimlerini kurmaları ve kendi kaderlerini belirlemeleri onların en demokratik doğal hakkıdır. Rojava halkı nasıl yaşayacağına kendisi karar vermelidir. Rojava halkı, kendi varlığına yönelen tehditlere ve dinci faşistlerin saldırılarına karşı mücadele etmektedir.
Sömürgeci Türk devletinin Rojava’ya yönelik saldırılarına, Suriye topraklarındaki işgale karşı durmak, her devrimci ve demokrat insanın görevidir. Rojava’daki özerk-demokratik yapıya yönelik saldırılara karşı çıkarken, aynı zamanda emperyalistlerden dost olmayacağı gerçeğini hep yeniden hatırlatmak görevimizdir.
Rojava’ya karşı savaş, Kürt halkına karşı savaş, aynı zamanda bütün milliyetlerden halklara karşı savaştır. İşçilere, emekçilere karşı savaştır. Türk işçileri, emekçileri bu haksız sömürgeci savaşa dur demekte en büyük sorumluluğa sahiptir.
Suriye’de çeşitli ulus ve milliyetlerden işçiler, emekçiler, ezilenler, halklar için tek çözüm, ulusların ayrılma hakkına sahip olduğu, özgür bir ortamda tüm milliyetlerin eşit koşullarda yan yana yaşadığı, demokratik federatif bir Suriye devletidir.
Demokratik federatif Suriye’ye işçilerin, köylülerin demokratik halk devrimiyle mutlaka varılacaktır.
Görev bunun için çalışmaktır!
Suriye’de ne faşist Baas diktatörlüğü, ne de İslam soslu gerici faşist diktatörlük çözüm değildir!
Suriye’de gerçek çözüm işçilerin emekçilerin kendi iktidarında, halk demokrasisinde/sosyalizmdedir!
22 Aralık 2024