Edirne Cezaevinde tutsak bulunan HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, “Korkma! Barış” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Demirtaş’ın yazısı, Köln’de Şubat 2024’te kurulan QAD-Barış Araştırmaları Derneğinin web sitesi “QAD-Barış Meydanı”nda yayımlandı.
Yazı üzerine söylenilecek çok şey var.
Yazımızda Demirtaş’ın “Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin de devletidir” tavrı üzerinde kısaca durmak istiyoruz.
“Paradigmanın değiştiğini” söyleyen Demirtaş yazısında, “Kürtler kendi ayrı devletlerini kuramadılar, Türkiye’nin her yerine yerleştiler, Türkiye’ye entegre oldular. Devlet de Kürtleri eritemedi. O halde Kürtlerin devlet talebini, devletin de bölünme korkusunu ortadan kaldıracak yeni paradigmanın en açık kavramsal içeriğini ortaya koyalım: Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin de devletidir”, “Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devletidir, nokta. Bu anlamda Cumhuriyeti demokratikleştirme görevi de hepimizindir, nokta” diyor.
Devlet sınıf egemenliği organıdır. Bir sınıfın başka bir sınıfı ezmek için kullandığı baskı/zor aygıtıdır.
Burjuva devlet işçiler, emekçiler, ezilenler üzerinde burjuvazinin, sermayenin çıkarlarını koruyan, kollayan baskı aygıtıdır.
T.C devleti işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin, halkların devleti değildir.
T.C devleti burjuvazinin, egemenlerin, sermayenin devletidir.
Demirtaş devletin bu niteliğini yok sayıyor, T.C. devletinin halkın devleti olduğu yanılsaması yaratıyor.
Bu devletin tarihi boyunca işçilere, emekçilere, halklara reva gördüğü; sömürü, işsizlik, açlık, devlet terörü, faşizm, ulusal baskı, zulüm ve baskı, katliam vb. olmuştur.
Kürt ulusunun kendi kaderinin tayin hakkının gaspı, T.C.’nin kuruluşundaki yapı harcıdır. T.C. Türk olmayan milliyetler için tam bir halklar hapishanesidir.
Kürt ulusal mücadelesi bu devletin korkularından birisidir. Ve devlet bu uyanışı kanla, katliamlarla bastırmaya çalışmıştır.
Yüz bir yıl önce kurulan bu devlet sadece T.C. sınırları içinde değil, dışında da saldırgan ve yayılmacıdır. 1939’da Antakya’yı (Arabistan), 1974’te ise Kıbrıs’ın kuzeyini işgal eden T.C. Suriye’nin kuzeyinde de işgalcidir.
Türk burjuvazisinin devleti bugün bölgesel bir güç olmasının yanında Afrika’dan Ortadoğu’ya, Kafkaslardan Balkanlara… bir dizi bölgede emperyal emperyalist emeller peşinde koşan bir devlettir.
Devam ediyor Demirtaş:
“Kürtler de kendi kimlikleri, dilleri, kültürleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci sınıf yurttaşı, sahibi olacaklar. Geçmişteki gibi dillerini, kimliklerini saklamak zorunda kalmadan, fişlenmeden, ayrımcılığa uğramadan, korkmadan ve Kürt olarak, Kürt kalarak Türkiye Cumhuriyeti devletine entegre olacaklar. Bu konularda zaten önemli mesafeler de kat edildi.”
Demirtaş yazısında “paradigma değişikliği”nden de bahsediyor. Kürtlerin T.C devletine eklemlenmesi, –buna entegre deniyor- T.C.’nin Ortadoğu’da büyük güç olma siyaseti yeni değil.
Abdullah Öcalan Kenya’da uluslararası bir komplo sonucu yakalanıp devlete teslim edildikten sonra, İmralı’daki savunmasında “Kürtlerin sömürgeci devletin gücüne eklemlenmesi” siyasetini daha da geliştirdi.
Yeni olan Demirtaş’ın da bu siyaseti üzerlenmesi/savunmasıdır. Ama ne savunma!!
Demirtaş bu paradigmayı savunurken o kadar ileri gidiyor ki, deyim yerindeyse uçuyor. “Kürtler de kendi kimlikleri, dilleri, kültürleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci sınıf yurttaşı, sahibi olacaklar” diyor. Ne diyelim? Rüya görmek serbest!!
T.C. devleti demokratik bir devlet değildir! Hiçbir zaman demokratik olmamıştır.
Reforme edilerek kaba saba “hatalarından” arındırılacak bir T.C devleti de, 101 yıllık cumhuriyetin işçilere, emekçilere, halklara verdiği sömürü, işsizlik, açlık, devlet terörü, zulüm ve baskı, katliam vb.den farklı bir şey vermeyecektir.
İşsizlik, aşsızlık, sömürü, baskılar sürecek…
Gerektiğinde devlet terörü sürecek. İmha ve inkâr politikaları kılıfına sokularak bir türlü ve ama “gerektiğinde” mutlaka sürdürülecek vs. vb.
Kimi hatalarının törpülenmesiyle de özde bir şey değişmeyecek, çünkü bizzat bu sistemin kendisi hata!
Bize burjuva cumhuriyeti değil, işçilerin, emekçilerin cumhuriyeti gerekli!
İşçilerin, emekçilerin cumhuriyetinde sömürüye son verilecek, insanın insana kulluğu, köleliği son bulacak. Sömürücü sınıflar, asalaklar ortadan kaldırılacak. Herkes toplumda üretime gücü ve yeteneği oranında katılacak, katkısı olduğu oranda kazanacak.
İşsizlik son bulacak. Konut sorunu, sağlık sorunu, eğitim sorunu gibi sorunlar ortadan kaldırılacak.
Bir halkın diğer halka üstünlüğü olmayacak. Halklar arasında eşitlik ve kardeşlik sağlanacak, ulus ve milliyetler arasında tam hak eşitliği sağlanarak değişik kültürlerin, dillerin bir arada serpilip gelişmesinin olanakları yaratılacak. Din, dil, ırk, milliyet vs. vb. farklılıklardan dolayı insanlar arasında yaratılan bölünmüşlük ve parçalanmışlık son bulacak, emekçiler arasına konulan bu tür çitler sökülüp atılacak.
Emekçilerin cumhuriyeti ırkçılığın, saldırganlığın değil; gerçek barışın koruyucusu ve güvencesi olacak. Emekçilerin cumhuriyetinde gerçek demokrasi hüküm sürecek.
İşçilerin, emekçilerin cumhuriyetini yaratmak mümkün. İşçiler, emekçiler böyle bir cumhuriyeti kurabilir, yaşatabilir. Sadece böyle bir cumhuriyetin oluşmasını istemek ve bu uğurda mücadele etmek gerek.
İşçilerin, emekçilerin cumhuriyetinin kurulması için bu sömürücü devletten kurtulmak gerek.
Bunun için devrim gerek.
14 Mart 2025