Kuzey Kürdistan/Türkiye’de siyasi gelişmeleri belirleyen hâlâ egemen sınıfların kendi aralarındaki iktidar dalaşıdır.
Egemenler bu iktidar dalaşında Recep Tayyip Erdoğan iktidarının sürmesinden yana olanlar, ne olursa olsun RTE iktidarının yıkılmasından yana olanlar biçiminde ikiye ayrılmış durumdadır.
Siyasi gelişmelerin RTE’ciler ile anti RTE’ciler arasındaki dalaş tarafından belirlenme olgusu seçim döneminde de değişmedi. Tersine bu belirleyicilik, seçim nedeniyle de sınıf mücadelesinin, sisteme karşı devrimci mücadelenin geri düzeyde seyretmesi, solun önemli bir bölümünün iktidar mücadelesinde burjuvazinin bir kesiminin kuyruğuna takılması nedeniyle de çok daha baskın hâle geldi.
Egemenlerin kendi aralarındaki iktidar dalaşı siyasi arenada anda Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında yürüyor.
AKP, MHP, BBP, YRP’den oluşan Cumhur İttifakı iktidarda. Yeniden Refah Partisi seçim sürecinde ittifaka dahil oldu.
Cumhur İttifakı’nı destekleyen Hizbullah’ın legal partisi Hüda-Par, seçime kendi adı ve adayları ile değil AKP aday listesi üzerinden katıldı. Kesin olmayan sonuçlara göre 4 Hüda-Par’lı milletvekili seçildi.
Vatan Partisi yer yer Cumhur İttifakı’nın edimlerinden rahatsız olsa da ittifakı destekliyor.
CHP, İP, SP, GP, Deva, DP Millet İttifakı’nı oluşturuyor.
HDP ve solun önemli bir bölümü egemen sınıfların kendi aralarındaki iktidar dalaşında pratikte Millet İttifakı’nın kuyruğu olarak hareket ediyor.
Seçim sürecinde düzen siyasetinin seviyesizliğine bir kez daha şahit olduk. Karşılıklı bel altı vuruşlar, küfürler, montaj videolar, yalanlar, hakaretler vb. havada uçuştu.
Cumhur ve Millet İttifakı arasında iktidar dalaşının sertleşmesi toplumda yaratılan kutuplaşmayı derinleştirdi.
Lafa gelince, her iki ittifak da nedeni oldukları “toplumda kutuplaşma”dan yakınıyor. Karşı tarafı bu kutuplaşmayı yaratan ve geliştiren olarak gösteriyor. Toplumda Tayyipçilik ve anti-Tayyipçilik biçiminde görülür bir bölünme ve kutuplaşma var. Bu kutuplaşma egemen sınıfların çatışan her iki kesimi tarafından da körükleniyor, derinleştiriliyor. Her iki yan da rakibini şeytanlaştırıyor, onu bütün kötülüklerin anası olarak gösteriyor. Kendi yanını ise pirü-pak, sütten çıkmış ak kaşık gibi gösteriyor. Bu çatışmada karşılıklı olarak hakaretlerin, küfürlerin, olgu çarpıtmalarının, yalanların bini bir para. Her iki yan da “olgu değil, algı önemlidir” şiarına göre hareket ediyor. Sosyal medya denen kubur karşılıklı algı operasyonlarının aracı olarak kullanılıyor.
Tayyip cephesi, AKP-RTE döneminde T.C.’nin en güçlü dönemini yaşadığı, bu dönem öncesinde hemen hiçbir şey yapılmamış olduğu masallarını anlatıyor. Türkiye’nin şimdi dünya siyasetine yön veren bir güç hâline geldiğini, Batının “bizi kıskandığı”nı anlatıyor. Karşı cepheyi “terörist sevici” ve Türkiye’ye düşman “dış güçler”in uşağı olarak gösteriyor. Bu cephenin tabanında Tayyip’i peygamber ilan edenler bile var.
Anti-Tayyip cephesi için, AKP-RTE iktidarı Atatürk’ün kurduğu modern ve bir zamanlar dünyanın gıpta ettiği cumhuriyetin bütün kazanımlarını adım adım yok eden, ülkeyi parsel parsel –hem de Arap sermayesine!– satan, yalnızca kendini ve yandaşı olan “5’li çete”yi zenginleştiren, Türkiye’yi geriye götüren, Batı dünyasından koparan, uluslararası alanda yalnızlaştıran bir iktidardır. Bu cephenin küçümsenmeyecek bir bölümü için RTE-AKP’si zaten şeriatçı bir partidir. T.C.’yi yıkıp bir İslam Cumhuriyeti kurmanın peşindedir. Bugün bunu yapamadığı için takiye yapmaktadır.
Ülkelerimizde böyle bir iktidar, böyle bir muhalefet var. Burjuva siyasetin hal-i pür melal budur.
Bu bir yandan tabandaki durumun siyasete yansıması; diğer yandan da siyasetin tabandaki duruma
yansıması.
Sadece kendi partisi, medyası vb.nin dediğini izleyen ve buna kelimenin tam anlamıyla iman eden, kendi gerçekliğinde yaşayan kesin inançlı cemaatlerden oluşan, derinden bölünmüş bir toplum.
İşçiler-emekçiler açısından egemen sınıfların kışkırttığı, derinleştirdiği kutuplaşmanın hiçbir yararı yoktur. Tersine sınıfı da bölen birbirine düşman hâle getiren bu kutuplaşma, burjuvaziye, egemenlere yaramaktadır. Bu kutuplaşmada egemen sınıfın siyasi kamplarının her ikisi de, işçiler emekçiler açısından birbirinden berbattır. İşçi sınıfı ve emekçiler bu kamplaşmanın dışında, kendi kampını oluşturmalıdır.
İşçilerin ve emekçiler burjuvaziden bağımsız hareket etmeyi öğrenmeli, kendi sınıf çıkarların için burjuvazinin tümüne karşı mücadele etmelidir.
Kurtuluş burjuvaziden bağımsız sınıf mücadelesindedir.
27 Mayıs 2023