1 Eylül 1939 tarihi, Nazi ordularının Polonya’ya saldırdığı tarihin adıdır.
1 Eylül 1939, İkinci Dünya Savaşı’nın resmen başladığı tarih olarak kabul görse de, aslında savaş çok önceden başlamıştı.
1 Eylül’ün Dünya Barış Günü olarak ilan edilmesi Dünya Sendikalar Federasyonu (DSF) Sekretaryasının 18-20 Ekim 1978’de Kıbrıs’ta yapılan Kongresi’nde aldığı karara dayanmaktadır.
DSF’nin 1982 Küba Kongresi sonrasında da, 1 Eylül ‘Sendikaların Barış ve Nükleer Silahlardan Arınmış Dünya için Eylem Günü’ olarak ilan edilmiştir.
Dünya Sendikalar Federasyonu, Nazi ordularının Polonya’ya saldırdığı 1 Eylül 1939 tarihini İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı gün olarak kabul etmiş, bu nedenle 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü olarak ilan etmiştir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’deki 57. birleşiminde, “Genel Kurul’un açılış günü olan her Eylül’ün üçüncü salı gününü “Uluslararası Barış Günü” ilan etti. Daha sonra “Barış Günü”nün tarihi 21 Eylül olarak belirlendi.
1 Eylül tarihsel anlamından bağımsız olarak Kuzey Kürdistan/Türkiye’de “barış günü” olarak kutlanıyor.
Devrimciler ve komünistler açısından 1 Eylül, emperyalist, gerici, haksız savaşlara ve her türlü gericiliğe karşı mücadele günüdür.
Burjuvazi ve onun devleti, devleti yöneten siyasi iktidar; Kürdistan’da, Irak’ta, Suriye’de savaş yürütmesine rağmen “barışsever” kesiliyor.
Milyarlarca dolar “savunma sanayi” adı altında savaş sanayisine yatırılıyor. Bölgede ve dünyada paylaşım dalaşından geri kalmamak için harıl harıl silahlanıyor, yeni silahlar üretiyorlar. Üstelik bunu “barış” için yaptıklarını utanmadan söylüyorlar.
“Barış” sözü gerçekte yürütülen haksız savaşlara geçirilen kılıftır.
Burjuvazi ikiyüzlüdür. Bir yandan savaş yürütürken diğer yandan “barışsever” kesilir.
Bugün de dünyanın çeşitli bölgelerinde Ukrayna, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Libya, Filistin, Mali, Etiyopya vb. savaşlar sürüyor. Savaşların nedeni olan emperyalistler kârlarına kâr katıyor!
Emperyalistler bir yanda çıkarları için savaş yürütürken, diğer yandan “barışsever” görünmeye çalışıyorlar.
Emperyalistler lafta “barışsever”dir. Gerçekte onlar savaş çığırtkanıdırlar! Çünkü savaştan çıkarları vardır! Eldekini tutmak, yayılmak, yeni alanlara girmek, daha fazla sömürmek vs. savaş sürdürmeyi de gerektirir çoğunlukla. Bunun için siyaset yanında savaş aygıtına da ihtiyaç duyarlar. “Savaş siyasetin başka araçlarla (şiddet araçlarıyla) devamıdır.” (Carl von Clausewitz)
Çıkarlar söz konusu olduğunda savaş herşeydir, gerisi teferruattır.
“Barış” emperyalistlerin ağızlarında çiğnedikleri sakızdır. Gerçekte savaşın bizzat kendisi onlar için sermayelerini büyütmek, daha fazla kazanmak için başvurulan yollardan birisidir. Bu konuda dünyada ve bölgemizde “savunma sanayi” adı altında savaşa, saldırganlığa, silahlanmaya ayrılan bütçelere/ rakamlara bakıldığında sahtekarlık ortaya çıkıyor.
Emperyalistler “barış” palavraları ile savaşın gürültüsünü bastırmaya çalışırlar. Tüm sahtekârlıkları, iki yüzlülükleri ile onlar, evet savaşları hazırlayanlar, halkları birbirlerini kırması için cepheye sürenler, savaş yürütmek için milyarlarca dolar kaynağı savaş sanayisine yatıranlar, savaş yürütmek için ordular oluşturan, besleyen, çarpıştıranlardır.
Haksız ve yağmacı savaşlar, emperyalist sistemin ürünüdür. Emperyalist sistem var olduğu sürece savaşlar kaçınılmazdır.
Komünistler savaşları haklı ve haksız savaşlar olarak iki kategoriye ayırır. Gerici, emperyalist emeller uğruna yürütülen karşı devrimci, haksız savaşları ret eder, bu savaşlara karşı çıkar. Haksız savaşlara karşı işçi sınıfının, ezilenlerin, halkların haklı taleplerini elde etmek için yürüttükleri ilerici, devrimci, haklı savaşlardan yana tavır takınır, savaşın haklı yanını destekler, bizzat bu savaşları yürütürler.
Komünistler kapitalizmin/emperyalizmin hüküm sürdüğü bir dünyada savaşların kaçınılmaz olduğunu, emperyalizm/kapitalizm bütün dünyadan işçi sınıfı önderliğinde devrimlerle yok edilmedikçe, savaşların var olacağını, kaçınılmaz olduğunu bilir. Savaşları bir bütün olarak “antika eserler müzesi”ne gömmenin, insanlık tarihinin geçmişindeki bir kötülük haline getirmenin biricik yolu, devrimci savaşlarla, sömürü sistemini yok etmek; k o m ü n i z m e doğru kesintisiz devrimler içinde ilerleyen bir dünya kurmaktır.
Burjuvazinin/sermayenin egemenliği/iktidarı şartlarında halklar arasında gerçek bir eşitlik, gerçek ve kalıcı bir barış mümkün değildir. Gerçek ve kalıcı barış ancak devrimle kazanılabilir!
Gerçek barış için de tek yol devrim!
29 Ağustos 2022