1 Ekim 2024’te mecliste MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına giderek DEM partililerle tokalaşması, ardından 22 Ekim’de MHP’nin grup toplantısında yaptığı Abdullah Öcalan’a yönelik “buyursun, terörün bittiğini, örgütün tasfiye edildiğini tek taraflı ilan etsin”, “Tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM’de DEM Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü de ardına kadar açılsın. Adres İmralı’dan DEM’e uzansın” şeklindeki açıklamaları ile Kürt sorununda yeni bir süreç başlamıştı.
28 Aralık 2024, 22 Ocak 2025’te Abdullah Öcalan’ı ziyaret eden, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den oluşan İmralı Heyeti mecliste temsil edilen siyasi partilerle –İyi Parti hariç- görüştü.
Son olarak Güney Kürdistan’a giden heyet, Mesud Barzani, Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani, KYB Genel Başkanı Bafıl Talabani, Kürdistan Bölgesi Başbakan Yardımcısı Kubad Talabani, Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani ile görüşmeler yaptı.
Yeni sürece dair Kürt hareketinden olumlu açıklamalar yapıldı.
Olumluluk o kadar ileri götürüldü ki, “Önder Apo tarafından yeni bir süreç, herkes için bir değişim, dönüşüm ve yeniden yapılanma süreci başlatılacaktır. PKK ve Kürtler değişecek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türkiye ortamı değişecek, Ortadoğu ve tüm dünya değişecektir” tespiti yapıldı.
Öcalan’ın yapacağı açıklama, “tarihi çağrı”, “asrın çağrısı” olarak propaganda edildi.
İmralı heyeti 3.görüşme için 27 Şubat’ta İmralı’ya gitti. Heyete DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan, Ahmet Türk, Milletvekili Cengiz Çiçek, Öcalan’ın avukatı Faik Özgür Erol dahil oldu.
Heyet İmranlı dönüşünde İstanbul Taksim’de bulunan Elit World Otel’de basın toplantısı yaptı.
Toplantıda okunan Abdullah Öcalan açıklaması şöyle:
“Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı
PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.
Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.
Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.
Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir.
Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.
Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.
Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.
Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.
Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.
Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.
Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim.
25 Şubat 2025
Abdullah Öcalan”
“Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” üzerine ayrıntılı değerlendirmemizi önümüzdeki günlerde yapacağız:
Şimdilik şu tespitleri yapmakla yetinelim:
*Abdullah Öcalan ulusal sorunun bugüne kadar ki tüm çözümlerini, “ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler”i reddetmektedir.
Ulusal sorun, bir ulusun diğer bir ulus tarafından ezilmesi, ulus olarak sahip olması gereken haklardan yoksun bırakılması, ulusal baskı altında tutulmasıdır. Ezilen ulusun -devlet dahil- ulusal haklarına sahip olma mücadelesidir.
Her ulus gibi Kürt ulusunun da istediği gibi yaşama, kendi kaderini, geleceğini tayin etme hakkı vardır.
Ulusal sorunun gerçek anlamda tek bir çözümü var:
Sermayenin egemenliğinin, sömürgeci devletlerin devrimlerle yıkılması, Kürt ulusunun özgür ve eşit şartlarda kendi kaderini özgürce belirlemesi.
*Abdullah Öcalan ”Demokratik toplum”u, “demokratik uzlaşma”yı temel yöntem olarak önermektedir.
Demokrasi bir devlet biçimidir. Sınıflardan bağımsız, sınıflar üstü bir demokrasi yoktur. Olması da mümkün değildir.
Her sınıfın bir demokrasi anlayışı, demokrasisi vardır.
Burjuva demokrasisi, halk demokrasisi, sosyalist demokrasi demokrasinin türleridir.
*”Demokratik toplum”un, “demokrasi”nin, “barış”ın, burjuvazinin egemen olduğu kapitalist sistemde gerçekleşmesi mümkün değildir. Halk demokrasisi, gerçek barış, kalıcı barış; ancak halk devletinde, halk iktidarında mümkündür.
*Abdullah Öcalan gerici burjuva demokrasisini çözüm olarak sunmaktadır. Gerici burjuva demokrasisi
–faşizmden farklı olsa da- sonuçta sermayenin iktidar biçimidir. İşçiler, emekçiler üzerinde burjuvazinin diktatörlüğüdür. İşçiler, emekçiler kendi iktidar biçimi dururken, burjuvazinin iktidarına muhtaç değildir. Burjuvazinin bir iktidar biçimini çözüm olarak sunmak bilinçleri karartmaktır!
*Burjuvazinin egemenliği, sömürgeci devletin varlığı şartlarında; halklar arasında gerçek eşitlik, özgürlük ilişkisi mümkün değildir. Halklar arasında eşitlik, özgürlük ilişkisi, ancak zoraki birliğin parçalandığı, ulusal baskıya son verildiği, her ulusun ayrılıp ayrı devlet kurma hakkının olduğu, işçi sınıfı önderliğinde gerçekleşecek demokratik halk devrimi ile mümkündür.
*”Ortak yaşam”, ”demokratik toplum”, “demokratik uzlaşı”, “demokrasi”, “barış” kavramları da keza burjuvazinin egemen olduğu şartlarda kullanılması doğru olan kavramlar değildir. Burjuvazi ile işçi sınıfının ortak devlet yönetimi, biçimi olamaz. Burjuvazi ile işçi sınıfının ortak cumhuriyeti olamaz. Cumhuriyetin, toplumun demokratik olması için sermaye devletinin yıkılması, yerine işçilerin, emekçilerin devletinin kurulması gerekir.
*Abdullah Öcalan PKK’nın kongresini toplaması, karar alması, tüm grupların silah bırakması, PKK’nın kendisini feshetmesi çağrısı yapıyor. Abdullah Öcalan üzerinden bu çağrıyı yapan devlettir! Çağrıyı yaptırılanların siyasetinde bir değişme bugün için yoktur.
AKP/MHP iktidarının, devletin “silah bırakma” karşılığında ne gibi adımlar atacağı belli değildir. Bugüne kadar izlenilen siyasette herhangi bir değişim söz konusu değildir. Tam tersine kayyum uygulaması, baskılar, gözaltılar, tutuklamalar, operasyonlar vb. hız kesmeden sürüyor.
1984 yılında başlayan, PKK açısından çıkış noktasında savaşın hedefi; “Bağımsız, birleşik, demokratik Kürdistan”ı yaratmaktı. Savaş içinde PKK’nin amaçları, hedefleri süreç içinde değişikliklere uğradı. Talepler; ana dilde eğitim, özerklik, –yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması- gerillanın sivil siyasete katılma imkanlarının yaratılması, Abdullah Öcalan’ın tutukluluk şartlarının düzeltilmesi, yeni Anayasa vb. oldukça geri düzeyde demokratik taleplerle sınırlı hale geldi. Aslında bu demokratik talepler için savaş yürütmenin bir mantığı kalmamıştı. Yasal mücadele ile bu talepleri elde etme imkanın olduğu yerde savaş yürütmek gerekmiyordu. Bu nedenle biz Kuzey Kürdistan’da bu siyaset ile yürüyen savaşın sonlanması gerektiği tavrını takındık.
Kuzey Kürdistan’daki bu savaşın sonlanması gerektiği yönündeki tavrımız, Öcalan’ın çağrısındaki gerekçelerini, teorik açılımlarını doğru bulduğumuz anlamına gelmiyor. Tam tersine Öcalan’ın çağrısında yanlış bulduğumuz, eleştirilmesi gereken bir dizi nokta var. Bunları kısmen bu yazıda yapmaya çalıştık.
Son söz: Ulusal sorunun gerçek çözümü burjuvazinin iktidarını yıkmayı gerektirir!
Burjuvazinin iktidarı şartlarında halklar arasında gerçek eşitlik, gerçek ve kalıcı bir barış olmaz. Gerçek barış ancak, devlet iktidarının yıkıldığı, yerine halk iktidarının kurulduğu, her ulusun kendi kaderini özgürce tayin etme hakkının tanındığı, eşit, özgür şartlarda olur.
27 Şubat 2025