İbrahim, TKP/ML’yi TİİKP’ye karşı ideolojik mücadele içinde kurdu. 1972’de “Şafak” revizyonistlerine karşı verilen mücadele, aynı zamanda bugün faşist Türk devletinin savunusu ile ön plana çıkan Doğu Perinçek ve şürekâsına karşı verilen bir mücadele idi.
İbrahim, Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci-komünist hareketi içinde egemen olan kemalist ideolojiyi parçaladı. Kemalizm’in faşizm olduğunu ortaya koydu. O, Kemalizm konusunda marksist-leninist tavrı ile Dünya Komünist Hareketi’nin birikimine, Kuzey Kürdistan-Türkiye somutunun çözümlenmesine de dayandı.
1970’li yıllarda Doğu Perinçek ve şürekâsı, İbrahim’in Kemalizm’in ulusal kurtuluşçu yönünü ret ettiğini söylüyorlardı. İbrahim’in Kemalizm değerlendirmesinden 52 yıl sonra da kimileri hâlâ İbrahim’in kemalistlerin reformcu yanını görmediği şeklinde “eleştiri”ler getiriyorlar. Bu “eleştiri”yi getirenlerden biri de İbrahim’in arkadaşı Muzaffer Oruçoğlu’dur. Muzeffer Oruçoğlu şöyle diyor:
“Kemalizm sorununa tek yönlü yaklaştığını söylemeliyim. Bu sorunun esasını doğru ele aldığı açıktır; ama onun, o dönemde belli bir aydınlanmaya yol açan ve ilk devrimci döneminde Kaypakkaya’yı da etkileyen refomcu yönünü küçümsediği, hatta görmezlikten geldiği de açıktır.” (“Muzaffer Oruçoğlu Anlatıyor, Zavot’tan Vartinik’e”, s. 142, Ayrıntı Yayınları, Ekim 2016, İstanbul)
Sorunun özü tam da budur. Yani Kemalizm’in “ulusal kurtuluşçu”, “reformcu” yanının doğru değerlendirilip değerlendirilmediğidir. İbrahim şöyle diyor:
“Kemalizm’e dalkavukluk eden revizyonistler, hışımla bağıracaklar: “Siz, Kemalizm’in milli kurtuluşçu yönünü reddediyorsunuz”. Hayır! Biz sadece Kemalizm’in “milli kurtuluşçuluğunun” niteliğini doğru tespit ediyoruz. Kemalizm’in milli kurtuluşçuluk olarak gördüğü şey, sömürge yapının kalkması, fakat yarı-sömürge yapının olduğu gibi muhafaza edilmesidir; emperyalizmin doğrudan hâkimiyetinin kalkması, fakat dolaylı hâkimiyetinin olduğu gibi devam etmesidir; emperyalizmle iktisadi ve siyasi işbirliğidir; emperyalizme siyasi bakımdan yarı-bağımlılıktır.” (“Bütün Eserleri”, İbrahim Kaypakkaya, s. 407, Nisan Yayımcılık, Ekim 2016, İstanbul)
Kemalist devrimin gerçekleştirdiği reformlar hakkında İbrahim şu tespitleri yapmaktadır:
“Kemalist devrim, işgal altındaki toprakları kurtardı, Sultanlığı kaldırdı, emperyalist ülkelere tanınan imtiyazlardan bir kısmını kaldırdı (örneğin: Yabancı ülkelerden ithal olunan mallardan daha yüksek vergi, gümrük rüsumu alınmaya başlandı. Yabancı sermayeye tanınan rüçhan hakları kaldırıldı). Fakat yine de Türkiye yarı-sömürge bir ülke olarak kaldı.” (Age., s. 361)
“Emperyalistlerin baskısı altında eski borçlar kabul edildi. Yabancılara ticaret serbestisi sağlandı.” (Age., s. 361)
“Jön Türk devrimi Sultanlığı da muhafaza ettiği hâlde, Kemalist devrim Sultanlığı kaldırdı ve bir de işgal altındaki topraklan yani, sömürgeleştirilmiş topraklan kurtardı. Böylece sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal düzen, yarı-sömürge ve yarı-feodal bir düzen hâline geldi.” (Age., s. 362)
Görüldüğü gibi İbrahim, yukarda aktardığımız alıntılarda, kemalistlerin yaptığı reformlara da değinmektedir. Tam da bu yüzden İbrahim Kurtuluş Savaşı’nı “güdük anti-emperyalist” olarak değerlendirmektedir. Kemalizm bağlamında neyin ne kadar savunulacağını açık seçik ortaya koymaktadır.
İbrahim Şafak revizyonistlerinin tavrını şöyle eleştiriyordu:
“Şafak revizyonistleri, “M. Kemal’in ‘istiklal-i tam’ ilkesinin mirasçısıyız, bu mirası faşistlere terk edemeyiz; ona sıkı sıkıya sarılmalıyız” diyorlar. Bu “miras” denilen şeye komünistlerin neden şartlanayacağı, zannederiz ki yeterince açıklığa kavuşmuştur.” (Age., s. 412)
“Şafak revizyonistleri, bu, “miras” diye her olur olmaz şeye hırsla sarılan açgözlü bezirgânlar, M. Kemal hareketini değerlendirirken, Ecevit’in daha sağına düşmekte, Kemal Satır güruhuna yaklaşmaktadır.” (Age., s. 413)
İbrahim, hangi mirasa sahip çıkılması gerektiği bağlamında şöyle demektedir:
“Komünistler, tarihin devrimci mücadelede silah hâline getirilmesini çok iyi bilirler. Ama “miras” diye gerici şeylere sarılmak, halk kitlelerinin aldatılmasında gericilerle ağız birliği etmek, onlara suç ortaklığı etmek olur. “Miras” diye gerici şeylere sarılmak, bizi kitlelerle kaynaştırmaz, tersine, onlardan koparır. Kemalizm’e “miras” diye sarılmak, bizi kemalist iktidarın hunharca ezdiği işçi-köylü yığınlarından emekçilerden koparır.
Evet, bugün hâkim sınıflar tarafından kafası Kemalizm konusunda yanlış düşüncelerle doldurulmuş, Kemalizm’e sempati duyan işçi ve köylü yığınları da vardır. Ama eğer bu yanlış fikirlerle mücadele etmezsek, eğer bu yanlış fikirleri işçilerin ve köylülerin kafasından söküp atmazsak, emekçi yığınlarının çeşitli kesimleri arasında, çeşitli milliyetlere mensup emekçiler arasında tam bir birlik, dayanışma ve güven sağlayamayız.
Ayrıca bugün açısından, gerici sınıflara karşı doğru ve başarılı bir mücadele yürütemeyiz. Kemalizm’in ilkelerini (bu ilkelerin neler olduğunu gördük) savunan ve uygulayan askeri faşist diktatörlükler karşısında kitleleri silahsız bırakmış oluruz. Kemalist diktatörlük Yahya Han diktatörlüğünden farksızdır; biz, kitlelere böyle bir rejimi sempatik gösteremeyiz. Şafak revizyonistlerinin yaptığı şey budur.
Komünistler, tarihin devrimci mücadelede bir silah hâline getirilmesini bilirler. Kurtuluş Savaşı’nda canıyla, kanıyla destanlar yaratan halk kahramanlar vardır, mesela bir Karayılan vardır, biz bunların mücadelelerinin mirasçısıyız. Biz, yığınların tükenmez enerjilerinin, mucizeler yaratan dehalarının, sonsuz devrimci güçlerinin mirasçısıyız. Her fırsatta yığınların mücadelesini kanla ve zorbalıkla bastırmaya çalışanların, onlara düşmanlık gösterenlerin değil!” (Age., s. 413-414)
1970’li yıllarda, Doğu Perinçek ve şürekâsı Kemalizm’e “miras”ımız diye sarılıyorlardı. İbrahim, esas olarak Kemalizm’in özünün ne olduğunu ortaya koymaktadır. Kemalizm değerlendirilmesinde belirleyici olan yön reformlar değildir. Ama buna rağmen İbrahim kemalistlerin reformcu yanlarının neler olduğunu da anlatmaktadır.
İbrahim’in yaşadığı dönemde hâkim sınıflar, işçilere-emekçilere Kemalizm’e yanlış anlatmaktadır. Kemalizm’in etkilediği sadece işçiler-köylüler değildir. Küçük burjuva devrimcileri de Kemalizm’in etkisi altındadır. Tam da bu yüzden İbrahim, Kemalizm’in etkisi kırılmadan “emekçi yığınlarının çeşitli kesimleri arasında, çeşitli milliyetlere mensup emekçiler arasında tam bir birlik, dayanışma ve güven” sağlanamayacağını açıklamaktadır.
İbrahim aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nda “canıyla, kanıyla destanlar yaratan halk kahramanlar”ına da sahip çıkmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nda gerçekten de savaşan, destanlar yazan, işçilerdir, emekçileridir, çeşitli milliyetlerden Türkiye halklarıdır. İbrahim, “yığınların tükenmez enerjilerinin, mucizeler yaratan dehalarının, sonsuz devrimci güçlerinin mirasçısı” olduğunu söylemektedir. O, Kurtuluş Savaşı’nın önderliğini ele geçiren burjuvaziyi eleştirmekte ve Kemalizm’in gerçek özünü ortaya koymaktadır. Bu anlamda, İbrahim’in kemalistlerin reformcu yanını görmediği vb. şeklindeki “eleştiri”ler İbrahim’e yapılan bir haksızlıktır.
İbrahim, 1970’li yıllarda Kemalizm bağlamında çığır açıcı görüşleri ortaya koyarken, küçük burjuva solu Kemalizm hayranlığı yapıyordu. İbrahim’in Kemalizm değerlendirmesinde 52 yıl sonra da küçük burjuva solun önemli bölümünün Kemalizm hayranlığı devam etmektedir. İbrahim, Mustafa Kemal’in ve Kemalizm’in karşı devrimci yüzünü ortaya koyarak; Türkiye devrimi için tayin edici önemde olan bu sorunda, çok önemli, olumlu bir ileri adım atmıştır.
İbrahim, Kürtlerin varlığı üzerine bile solculuk adına da tartışıldığı bir ortamda, Türkiye’de Kürtlerin bir ulus olduğunu ortaya koydu. Marksist-leninist temelde ulusal sorunu ortaya koyup ve Kürt ulusunun ayrılıp ayrı devlet kurma hakkını kayıtsız şartsız savundu. O, sadece Kürt ulusunun değil, bütün azınlık milliyetlerin de tam hak eşitliğini savundu.
İbrahim, ulusal sorunda da Marksizm-Leninizm’in teorisine dayandığı gibi, Kuzey Kürdistan-Türkiye’nin somut durumunu da analiz etti. O’nun Kürt ulusunun varlığını görmesini sağlayan, Kürt ulusunun ve diğer milliyetlerin ulusal baskı altında olduğunu göstermesini sağlayan olgu da Türkiye’nin somut tahlili idi.
Doğu Perinçek ve şürekâsı 1970’li yıllarda, “en tutarlı kemalist” olduklarının propagandasını yapıyorlardı. Bu çizginin sonucu olarak, büyük Türk şovenizminin temsilciliğini ve faşist Türk devletinin savunuculuğuna evrimlendiler.
İbrahim, işkencelerde ser verip sır vermezken, Doğu Perinçek mahkemelerde yüzlerce sayfa ifade ile bildiği her şeyi anlatıyordu. İbrahim’in ve onun şahsında TKP/ML’nin çizgisi ile Doğu Perinçek ve şürekâsının görüşleri birbirine zıttı.
İbrahim, komünist partisinin işçi sınıfının partisi olması, bu partinin illegal olması gerektiğini, leninist örgüt planını savunup ortaya koyarken, sadece Lenin-Stalin’e dayanmadı. O, TİİKP’in revizyonist pratiğini de inceledi.
İbrahim, devlet-devrim, proletarya diktatörlüğü, burjuva parlamentosu, örgüt içi açık ideolojik mücadele, ittifaklar, teori-pratik uyumluluğu vb. konularda, “Şafak” revizyonistlerinin tavırlarına, pratiklerine karşı ideolojik mücadele yürüttü. İbrahim, Doğu Perinçek ve şürekâsının ipliğini pazara çıkarırken 22 yaşındaydı.
İbrahim çalışma yaptığı bölgelerde, bölgelerin sınıfsal tahlillerini yaptı. O’nun bu tavrı pratiğe dayanarak siyaset ürettiğinin en açık kanıtıdır. O, teoride savunduklarını pratiğe uygulayan bir komünisttir. O, kırlık bölgelerin esas olduğunu savunduğunda, parti kadrolarının önemli bölümünü kırlara kaydıran bir önderdir. İbrahim’i savunduğunu iddia edenler, kırlık bölgelerin temel alınmasının esas olduğunu söyleyenler, hiçbir zaman esas güçlerini kırlık alanlara kaydırmadılar. Onlar sadece adına halk savaşı (esasta öncü savaşı) dedikleri kimi öncüleri Dersim bölgesine gönderdiler. Tokat/Artvin yöresinde de gerilla grupları oluşturmak istediler. Ama bu girişimler hüsranla sonuçlandı. Dersim bölgesine gönderilen kadroların önemli bölümü faşist Türk devletinin saldırıları sonucu toprağa düştü.
TKP/ML kurulduğunda, herhangi bir deney birikimini değil, revizyonist, şovenist, oportünist ve sosyalizm adına savunulan karşı devrimci deney birikimini reddetti. İbrahim önderliğinde TKP/ML kurulduğunda, kimi yanlışlarına rağmen Dünya Komünist Hareketi’nin deneyimini sahiplendi ve savundu.
Doğu Perinçek ve şürekâsının bugünkü konumlarını daha iyi anlamak için 1972’de savundukları görüşleri hatırlamakta fayda var:
İbrahim, TİİKP programını eleştirirken, TKP/ML adı, bizzat bilimsel sosyalizmin tarihsel birikimini savunması temelinde kondu. “TİİKP Program Taslağı Eleştirisi”ne O, “Komünizmin büyük önderi ve öğretmeni Marx, şöyle diyordu:” diye başlıyordu. Ve “Marx, Engels, Lenin, Stalin ve Mao Zedung’un yaptığı gibi kendimize komünist partisi adını vermeliyiz.” (Age., s. 291) diye, sonuç çıkarıyordu. TİİKP ve diğer adlandırmaların neden yanlış olduğu üzerine yürüttüğü tartışma, bilimsel sosyalizmin tarihsel birikimi temelinde yapıyordu.
İbrahim yoldaş, proletarya diktatörlüğü, ittifaklar sorunu, parti içi mücadele, marksist-leninist yöntem, reform-devrim sorunu, Kemalizm, ulusal sorun ve benzeri vb. sorunların tümünde bilimsel sosyalizmin tarihsel birikimine sahip çıkıp savundu. O, bir bütün olarak (bazı konularda hata da yapsa), bilimsel sosyalizmin, yani Marksizm-Leninizm’in tarihsel deneylerine sahip çıktı, kavradığı ölçüde de sonuna kadar savundu.
İbrahim, bilimsel sosyalizmin tarihsel birikimine sahip çıktı. Sadece andaki bilgi ile yetinmedi, aynı zamanda Marksizm-Leninizm’in eğitimi temelinde hatalardan arınma mücadelesini de sürdürdü. O’nun takındığı şu tavır çok öğreticidir:
“… İkincisi, kadrolar arasında sık sık tecrübelerin özetlendiği tartışmalar açmalısınız. Saflarımızda canlı bir tartışma ortamı yaratılmalı, sürekli bir şekilde yanlışlar atılmalı, doğrular benimsenmeli, tecrübe alışverişi yapılmalıdır. Üçüncüsü, başka ülkelerin devrimci tecrübelerinin sentezi olan marksist-leninist eserler, bizim pratik faaliyetlerimize ışık tutması amacıyla uygun bir program dâhilinde okunmalı ve tartışılmalıdır.
Bütün bu söylediklerimizi yerine getirdiğimiz takdirde, hem genel olarak bir seviye yükselmesi olacaktır, hem de özel olarak geri ve tecrübesiz arkadaşlar hızla ilerleyecekler ve tecrübeli kadrolar hâline geleceklerdir.” (Age., s. 561)
Bilimsel sosyalizmin tarihsel birikimini, sosyalizm adına konuşup reddedenin bizzat Doğu Perinçek olduğu 52 yıl önce de gün gibi ortada idi.
Kuzey Kürdistan-Türkiye’deki komünist hareketin birikimini reddetme sorununda da Doğu Perinçek ve şürekâsı sahtekârlık yapmaktadır. Sorun, söz konusu birikimin ne olduğudur. TKP’nin Kemalizm’e karşı tavrını, Kürt ayaklanmalarına karşı tavrını eleştirmek, Perinçek’e göre, komünist hareketin birikimini reddetmektir. Asıl reddedilmesi gereken, Perinçek’in tavrıdır. TKP konusunda neye sahip çıkıldığını da İbrahim şöyle ortaya koymaktadır:
“TKP mirasçılığı havada bir iddiadır. Bir komünist hareket, M. Suphi yoldaşın önderliğindeki TKP’nin mirasçısı olur, TKP saflarındaki militan işçi-köylü-aydın üyelerin kafalarında ve yüreklerinde taşıdıkları komünizm davasına derin inancın mirasçısı olur ama, TKP önderliğinin revizyonist çizgisinin mirasçısı olamaz.” (Age., s. 318)
“Biz Mustafa Suphi yoldaşın ve onun önderliğindeki TKP’nin mirasçısıyız. Komünizm davasına, devrimci yürekten bağlı, ama revizyonist önderlik yüzünden inançları ve enerjileri yanlış yollara kanalize edilmiş işçi, köylü ve aydın kadroların, sübjektif olarak kafalarında ve yüreklerinde taşıdıkları “devrim” ve “komünizm” ateşinin sarsılmaz inancının mirasçılarıyız.” (Age., s. 544)
İbrahim’in bu söylediklerine bugün de eklenecek hiçbir şey yok.
Doğu Perinçek ve şürekâsı, TKP’nin, Komintern’in Kürt isyanları bağlamında yaptıkları hataları sistemleştirerek, faşist Türk devletinin resmi çizgisine geldiler.
İbrahim, TKP/ML’nin temelini granit taşları ile attı. O, 50 yıl önce katledilmeseydi, granit taşları ile attığı bu temel üzerinde yapıyı inşa edecekti. Ancak olmadı, O, daha 24 yaşında iken katledildi. İbrahim’i savunduğunu iddia eden TKP/ML kanatları, granit taşlarının üzerine kireç taşlarını döşemek için var güçleriye uğraştılar, uğraşıyorlar. İbrahim’in attığı temel üstünde BOLŞEVİZM yükseldi. Bolşevizm, granit taşları üzerine konulmak istenen kireç taşlarını söküp attı, atmaya devam ediyor.
İbrahim, 1972’de Doğu Perinçek ve şürekâsının ipliğini pazara çıkardı. O’nun öngörüleri birer birer doğrulandı. İbrahim’i savunduğunu iddia eden kimileri bir dönem Doğru Perinçek ve şürekâsını “ara akım”, “milli burjuva” akımı olarak görüyorlardı. Doğu Perinçek ve şürekasının bir çağrısı, 28 Ocak 1995 tarihli “Aydınlık” gazetesinde “TKP (M-L)’ye Çağrı”sı, yayınlandı. Söz konusu “Çağrı” yazısında Perinçek, bir yandan TKP/ML’ye eleştiri ve suçlamalarda bulunurken, diğer yandan da “birlik çağrısı”nda bulunuyordu.
Bolşevik görüşlere karşı Menşevizm’in öncülüğünü yapan, daha sonra örgütlü mücadeleyi terk eden Muzaffer Oruçoğlu, Doğu Perinçek’e yazdığı, 11 Şubat 1995’de tarihli mektup Aydınlık gazetesinde yayınlandı.
Muzaffer Oruçoğlu, İbrahim ve TKP/ML’nin doğrularını sahiplenme görüntüsünün yanı sıra,
Doğu Perinçek ile ideolojik yakınlığını gösteren görüşleri de savunuyordu. Silahlı mücadele ile ilgili tavır takınırken şu tespiti yapıyordu:
“İbo’nun, Türk ve Kürt proletaryasının her halükârda birlikte örgütlenmesi ve mücadele etmesi diye bir derdi de yoktu. Batı’nın, Doğudaki devrimin ayaklarına köstek olması durumunda, ayrılmayı savunur ve destekleriz diyordu.”
Oruçoğlu iki ayrı konuyu, değişik ulus ve milliyetlerden proletaryanın örgütlenmesi ve Kürt ulusunun Ayrı Devlet Kurma Hakkı’nı ayrılmadan yana kullandığı bir durumda takınılacak tavrı iç içe geçirerek İbrahim’i revize ediyordu. İbrahim’in, sadece Türk ve Kürt proletaryasının değil, bütün ulus ve milliyetlerden proletaryanın birlikte örgütlenmesi ve mücadele etmesi şeklinde görüş savunuyordu. Ve O, TİİKP revizyonistlerine ve diğer şoven ve milliyetçi yaklaşımlara karşı mücadele içinde bunu ortaya koyup, savunuyordu. İbrahim’in temel yaklaşımı, sınıfsal temeldeki örgütlenme idi. Bu bağlamda Oruçoğlu, Doğu Perinçek gibi tarih çarpıtıcılığı yapıyordu. Bu konuda İbrahim’in tavrı şöyledir:
“Her şeyden önce şunu belirtelim ki, milliyeti ne olursa olsun bilinçli Türkiye proletaryası burjuva milliyetçiliğinin bayrağı altında yer almayacaktır.” (Age., s. 250)
“İkinci olarak, milliyeti ne olursa olsun, bilinçli Türkiye proletaryası işçi ve köylü yığınlarını kendi bayrağı etrafında toplamaya çalışacak, bütün emekçi sınıfların sınıf mücadelesine önderlik edecektir. Türkiye devletini kendine temel alarak, Türkiye içindeki bütün uluslardan işçileri ve emekçileri ortak sınıf örgütleri içinde birleştirecektir.” (Age., s. 250)
İbrahim, Kürt ulusunun ayrılma hakkını, somut olarak ayrılmadan yana kullandığı durumda, komünistlerin tavrının ne olacağını tartışırken; soruna somut koşullara bakarak cevap verileceğini söylemiş, devrimi ilerletiyorsa ayrılığı bizzat destekleriz demiştir. Ama O, aynı zamanda, somut ayrılmanın devrimi gerilettiği durumda ise, ayrılığa karşı olacaklarını da savunmuştur. İbrahim, marksist-leninist temelde soruna cevap verirken, Oruçoğlu, Türk ve Kürt proletaryasının birlikte örgütlenme ve mücadele etme sorununda milliyetçi bir tavır savunmakta ve bunu İbrahim’e mal etmektedir.
Muzaffer Oruçoğlu, Aydınlık’a yazdığı mektupta İbrahim’in Kemalizm’e karşı “tek yanlı” davrandığını şöyle ortaya koyuyor:
“… Sultanlığa, hilafete, ulemaya, bunların dünya görüşüne, yaşam tarzına, ulvi, uhrevi değerlerine karşı yürütülen bu saldırı, ister istemez, zorunlu, kaçınılmaz bir aydınlanmaya yol açtı. İbo, bu olumlu yanı, etkileri derin olan, küçümsenmemesi gereken bu aydınlanmayı görmezlikten geldi. Olguyu tüm yönleriyle, ileri ve geri, güçlü ve zayıf yanlarıyla görmek gerekiyordu.”
“Tek yanlı” yaklaşım içinde olmayan ve soruna “bilimsel” yaklaşma iddiasında olan Oruçoğlu, Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci hareketi içinde Kemalizm’in hâkim ideoloji olduğu bir ortamda, kimileri tarafından “sosyalist” olarak bile gösterildiği şartlarda, İbrahim’den, Kemalizm’in oynamış olduğu “olumlu” rolü ortaya koymasını istemektedir. Sorunlara somut olarak yaklaşma tavrının burada izi bile yok. Söz konusu koşullarda, Kemalizm’in gerçek yüzünü göstermenin ve marksist-leninist tavır takınmanın tek yolu, Kemalizm’in karşı devrimciliğini, onun Kuzey Kürdistan-Türkiye’deki faşizm olduğunu ortaya koymaktı. Ve İbrahim doğru yolu seçti. İbrahim’in katledilişinin 50. yıldönümünde, O’nun büyüklüğü kendisini her yanı ile ortaya koymaktadır. Kaldı ki İbrahim, kemalistlerin reformcu yanını yukarda alıntılarla açıkladığımız gibi ortaya koymuştur.
Yazımızı İbrahim’den bir alıntı ile bitirelim.
“Beş yaşındaki bir çocuk, normal gelişme seyri içinde, on beş yaşında bir genç hâline gelir. Bu, son derece tabii bir şeydir. Ama beş yaşındaki bir eşek, hiçbir zaman ve hiçbir yerde on beş yaşındaki bir genç hâline gelmez. Bunun gibi, revizyonizm büyüyerek “Marksizm-Leninizm” hâline gelmez. Burjuva baylar, Marksizm-Leninizm’i revizyonizmin gelişmesinin tabii sonucu ve uzantısı olarak görüyorlar. Doğru düşünceyi yanlış düşüncenin gelişmesinin tabii sonucu ve uzantısı olarak görüyorlar.
Genç bir komünist hareket, revizyonist hareket demek değildir. Genç bir komünist hareketin tecrübesi azdır, henüz zayıftır, mücadele yeteneği sınırlıdır; ama her şeye rağmen doğru bir çizgi izler. Bilmediği ve tecrübesinin yetişmediği konularda yanlışı savunmaz. Sadece doğruyu zamanla ve adım adım kavrar. Bir komünist hareketin her dönemde hataları da olur. Ama hatalar hiçbir zaman ağır basmaz, vahim değildir ve en kısa zamanda düzeltilir.
Marksizm-Leninizm, revizyonizme karşı mücadele edilerek gelişir, revizyonizm reddedilerek gelişir. Anlıyor musunuz? Yani siz “eşekliği” reddetmedikçe, “eşeklik”le mücadele etmedikçe, ne kadar büyürseniz büyüyün, “adam” olamazsınız. Sadece daha yaşlı bir “eşek” olursunuz, o kadar!” (Age., s. 552-553)
İbrahim’in öngörüleri doğru çıktı. Eşek büyüyüp, yaşlı eşek oldu. Yani revizyonizm karşı devrime, faşist Türk devleti savunuculuğuna evrimlendi.
Kuzey Kürdistan-Türkiye’de İbrahim, komünist partisinin yeniden inşasında ilk adımı attı, yolu açtı. İbrahim, 50 yıl önce Amed zindanlarında katledildi. Öldürüldüğünde 24 yaşında genç bir komünistti. O’nun eseri ve mücadelesi, bugün Bolşevik mücadele ve örgütlenmede sürüyor. İbrahim’i savunmak Bolşevizm’i, Bolşevik örgütlenmeyi savunmakla olur.
İbrahim’in katledilmesinin 50. yıldönümünde, bütün devrimcilere İbrahim’in görüşlerini, Bolşeviklerin İbrahim’i değerlendirmesini, TKP/ML tarihini incelemeye, tartışmaya çağırıyoruz. İbrahim’i doğru bir temelde anmak, onun mücadelesini gerçek anlamda sürdürmek, attığı temel üzerinde gerçek bir komünist partisini inşa etmekle olur.
06.04.2023